İyi okumalar!
***
Kapıyı tekmeleyerek adeta uçurmuştum. Doktor bu yaptığıma şaşırsa da, bu benim umrumda değildi. Stiles yoktu... Stiles yoktu! Ve bu benim şimdiden sinirlerimi bozmaya yetiyordu bile.
Koridorda herkes koşturuyordu. Bir şeyler olmuş, ışıklar yanıp sönüyordu. Karşıdan sanki Stiles'ın silüetini görmüştüm, buna sevinerek "Stiles!" diye bağırdım. Kafasını hafifçe yana çevirip, bana baktıktan sonra beni umursamadan yoluna devam etmişti.
"Stiles? Stiles!" diye yeniden bağırıp, insanlara çarparak koşmaya başladım. Kapıya vardığımdaysa sanki toz olup, gitmişti. Yok olmuştu. Ama beni şok eden o olmamıştı...
Dışarıda her tarafa sular dağılmış, yerdeyse kocaman bir elektrik kablosu vardı. Suyun içinde cansız bedenler yatıyordu. "Aman Tanrım..." diye fısıldayıp, ellerimi ağzıma götürdüm. Bu olanlar çok fazla gelmeye başlamıştı artık. Stiles'ın gidişi, ölümler...
Düşüncelerimden beni ayıran, suların tam yanında olan arabanın içinden inen bir kız çocuğu olmuştu. "Anne!" diye bağırdıktan sonra elindeki oyuncağı yere atarak suyun içine koşmak istediği an "Hayır, dur!" diye bağırıp, suyun içine koşmaya başladım. Hiçbir şey düşünmüyordum, kurtadamlığın verdiği koruma içgüdüleri her şeyden ağır basmıştı.
Ama bir anda yerden ayaklarımın yerden kesilip, birinin beni havalandırmasıyla birlikte tam suya girecekken kenara çekilmiştim. Ve o sırada tanıdık, korkunç bir çığlık çınlamıştı kulaklarımda:
"Isaac!!!"
Lia'nın sesiydi bu. Beni tutan kollarsa daha bana dokunduğu an kim olduğunu anlamıştım. Derek, beni sıkıca tutuyor, sarılıyor, durmadan her yerime bakınıp "İyisin, değil mi?" diye soru yağmuruna tutuyordu. Bense ona odaklanamıyordum bir türlü.
Isaac'in yerde diğerleri gibi titreyen bedeni gözüme çarpmıştı. Sonraysa kenarda, Allison'ın kolları arasında olan o küçük kız. Ve... Scott'ın kollarındaki Lia'nın çığlıkları. Bu bile benim sadece boş boş bakmama yetmişti bile.
Gözlerimiz Scott'la birleşti. Onun da benden farklı bir hali yoktu aslında. Beyninde sadece boşluk vardı, benim gibi. Ve sadece acı... Bol miktarda acı.
Arabaların üzerinden birinin uçarak yere inmesiyle birlikte hepimizin bakışları ona yönlendi. Kira, yere indiği anda elektrik yüklü kablo tam onun karşısında durmuştu, sanki canlıymış gibi. Ve eline aldığında hiçbir elektrik çarpması olmamıştı onda. Elini kablonun açık tarafına koyduğu andaysa gözlerinin rengi ateş turuncusu rengini almıştı.
Bunları sanki bir hayalmiş gibi izliyordum. Her şey hayal gibi geliyordu bana. Sudan tüm elektrik çekildiği an Lia Scott'ın kollarından çıkarak Isaac'in olduğu tarafa koşup, yerde uzanan, nefes alması bile mucize olan bedenini tüm gücüyle üzerine çekti.
"Isaac... Isaac, aç gözlerini, Isaac!" diye durmadan ağlıyor, çırpınıyordu. Ambulans sesleri, doktorların onun ve diğer cansız bedenlerin başına toplanması, hepimizi muayene etmesiyse rüya gibi gelmişti. Her şey rüyaydı sanki aslında. Lia'nın Isaac'e olan nefterine karşın, onun ölmesi korkusu, Allison'ın kenarda sessizce oturuşu, az önce Isaac'in kurtardığı çocuğun annesinin ölmesi haberi... Ve en önemlisi de... Stiles'ın hiçbir yerde olmaması.
"Hey, sen Heaven misin?" diye az önce Isaac'in kurtardığı kız yanıma geldiğinde boş bakışlarımı ona çevirerek kafamı "Evet" anlamında kafamı salladığında oyuncağının cebinden bir kağıt parçası çıkararak bana uzattı.
"Bunu Stiles diye birisi sana vermemi istedi..." dedi. Stiles'ın adını duyduğumda çocuğa garipçe baktım. Ama muhtemelen babası olan adamın yanımıza gelip "Çok teşekkür ederim... Kızımı kurtardığınız için..." diye göz yaşları içinde fısıldamasıyla birlikte çocuğun elinden tutarak götürmeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blood and Revenge 3: İlahi oyun
Fanfic****Blood and Revenge serisinin devamıdır, anlamak için ilk kitapları okumanızı tavsiye ederim**** ... "Hayır... İçeri girmesine izin verme... İçeri girmesine izin verme..." ... "Heaven..." diye arka tarafımdan kıkırtıyla adımı birileri fısıldadığın...