İyi okumalar! Medya canım bebeğim bir tanem hayatımın aşkı Lia
***
(Heaven'den)
Hastanenin en nefret ettiğim odalarından birindeydik. Stiles'ın beyninin içine bakacak, emar çekeceklerdi. Ve ben de onu bunun için hazırlıyor, hasta önlüğünü düzeltiyor, moralini düzeltmek için bazı sözler söylüyordum.
Babasına, Melissa'ya ve Scott'a tek tek sarıldıktan sonra üçü de bizi yalnız bırakmak için dışarı çıkmışlardı. Durmadan dolan gözlerimi ona göstermemek için başka yerlere bakıyor, gözlerimi kaçırıyordum. Ama o bunu hissetmişti.
"Frontotemporal demans hastalığını biliyorsun, değil mi?" diye sordu gözlerimin tam içine bakarak. Artık bakışlarımı ondan kaçırmadım. Ama ağzımı açarsam, susamayacağımı, onu bırakamayacağımı biliyordum. Onun hastalığını öğrenmeden, içimden bazen onu dönüştürmek düşünceleri geçiyordu. Ama sonra bunu belki de kaldıramayacağını, ve ya hazır olamayacağı düşüncesiyle bundan vazgeçiyordum.
"Bunama hastalığı. Beynin git gide küçülüyor, ve en sonunda..."
"Öyle bir şey olmayacak, Stiles." diye sonunda konuştum. Göz yaşlarım yanağımda aynı anda süzülmeye başlamıştı. Bir kaç saniye yüzüme baktı, sonraysa tek elini yanağıma koyarak göz yaşımı sildi.
"Eğer öyle bir şey olursa beni unut, tamam mı? Sakın benim yüzümden kendine zarar vereyim deme..."
"Kapa çeneni, Stiles! Bunu düzelteceğiz. Biz her şeyi atlattık, bunu mu atlatamayacağız? Eğer öyle bir şey olursa, bunu ben düzelteceğim, tamam mı? –iki elimi yanaklarına koydum- Senin için gerekirse buraları, her yeri dağıtacağım. Sana bir şey olmayacak. Bize bir şey olmayacak..."
Sonlara doğru titreyen sesimle birlikte o da kafasını tamam anlamında sallamıştı. Zoraki bir gülümsemeyle ona sıkıca sarıldım. Sanki son kezmiş gibi sarılıyorduk bir birimize. Sanki bir daha hiç bir birimizi göremeyecekmişiz gibi.
Ama bu sarılmayı doktorun mikrofonla "Artık başlamamız gerek..." cümlesi kesmişti. Ondan zorlukla ayrılıp, makinenin üzerine uzanmasına yardım ettim. Elini son kez sıkarak diğer odaya doğru geçtim. İçimden hiç onu yalnız bırakmak gelmiyordu. Ama bunu yapmak zorundaydım.
Büyük, kalın, ses geçirmeyen camın arkasından ona bakıyordum. Hala uzandığı yerden bizi izliyor, gözlerindeki hüzün adeta beni öldürüyordu.
"Evet, Stiles. Şimdi içeri gireceksin. İçerideyken çok yoğun sesler duyacaksın, bunlar metalin bir birine çarpması sesine benziyor. Ama sakın korkma ve kıpırdama. Bu işlem 45 dakika ile 1 saat arasında değişebilir..."
Stiles kafasını salladıktan sonra bu sözlerle bana çevirdi bakışlarını. Aramızdaki tek engel olan cama elimi yaslayarak, kafamı yana eğdim. Hala gözlerimden yaşlar süzülürken dudaklarımı oynatarak "Seni seviyorum..." diye fısıldadım.
Gülümsedi. Ama sonunda gözden kayboldu. Şimdi içerideydi, ve ben, onun buradan bile atan kalp atışlarını duyabiliyordum. İlk saniyelerde kalbi hızla atmıştı, ama sonra normale dönmüştü. Derin bir nefes alarak sonuçları beklemeye başladım. Şimdi sadece onun iyi olmasını ümit edebiliyordum...
***
(Lia'dan)
Derek son hız arabasını hastanenin otogarında park etti. Hepimiz endişeliydik aslında, bu eğer gerçekten olduysa, şimdi çok kötü şeyler olacağı açıktı.
"Hey, durun..." diye Kira'nın arkamızdan seslenmesiyle birlikte ikimiz de ona döndük. "Gerçekten Stiles'ın nogitsune olduğunu mu düşünüyorsunuz? Kötü bir cin neden zayıf, işineyaramayan birini seçsin ki?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blood and Revenge 3: İlahi oyun
Fanfiction****Blood and Revenge serisinin devamıdır, anlamak için ilk kitapları okumanızı tavsiye ederim**** ... "Hayır... İçeri girmesine izin verme... İçeri girmesine izin verme..." ... "Heaven..." diye arka tarafımdan kıkırtıyla adımı birileri fısıldadığın...