Merhaba, söylediğim gibi yeni kitapla geri döndüm. Aylar geçti aslında, ama yine de yeni bölüm sonunda geldi! Medyaya bu bölüme uyan bir şarkı koyuyorum, Melanie Martinez'in tüm şarkılarına aşığım ehe
İyi okumalar!***
(Yazardan)
Karanlık odanı aydınlatan sadece yarım ayın zayıf ışınlarıydı. Yatağında uzanıyor, bir o tarafa, bir de bu tarafa dönüyordu. Bazen nefesi kesilir gibi derinden nefesler alıyor, bazense garip cümleler sayıklıyordu.
"Hayır... İçeri girmesine izin verme... İçeri girmesine izin verme..."
Yorganını eliyle kavradı. Bedeninden ter aktığını hissedebiliyordu, ama kabustan da uyanamıyordu. Kabus? Bu kelime belki de onun gördüğü karışık şeylerin yanında çok normal kalırdı.
Gözlerini açtı. Nerede olduğu hakkında en ufak bir fikri yoktu. Az önce yatağındaydı, ne ara bu küçük, dolap tarzı yere gelmişti ki?
Kapıya bir kaç tekme attı. Gürültüyle açıldığındaysa nerede olduğunu anlamıştı. Burası okulun erkek soyunma odasıydı.
Bir kaç saniye etrafı gezdikten sonra kapı gıcırtısı sesiyle birlikte çıkış kapısına döndü. Koridora çıkan kapıdan hafif inleme sesleri ve kapı gıcırtıları geliyordu.
Sonraysa o kanını donduran sesi duydu. Bir kadına ait olduğunu anlayan çığlık...
"Neler oluyor burada?" diye kendi kendine fısıldadıktan sonra koridora çıkan kapıdan geçti. Etrafına bakındı. Edebiyat sınıfının kapısı korkunç derecede sakin olan okulda yankılanarak açıldığında az da olsa ürkmüştü. Ama kendine gelip o kapıya doğru yürüdü.
İçeri ürkek adımlarla girdiğinde gördüğü şeyle küçük dilini yutmuştu. Nemeton tam sınıfın ortasındaydı. Ve üzerindeyse...
"Heaven?!" diye bağırdı. Sınıfın ortasına koştu. Onun burada ne işi vardı ki? Hem de karnı deşilmiş halde!
"Lanet olsun, lanet olsun, bana iyi olduğunu söyle, lütfen!" diye bağırdı onun elinden tutmaya çalışarak. Onu kaldırmak istiyordu o lanet ağaç kütüğünün üzerinden. Ama sanki bir şeyler onu engelliyordu.
Ve sonra eline bir şeyler dolanmasıyla Heaven'in ellerini bırakmak zorunda kaldı. Ağaçın dalları kollarını tutuyor, sanki onları bir birinden ayırmaya çalışıyordu...
"Hayır!"
Bağırtıyla gözlerini açtı. Neyse ki, iğrenç bir rüyaymış diye düşündü kendi kendine. Neyse ki...
"İyi misin, hayatım?"
Heaven yatağın diğer tarafından kalkarak Stiles'ın elinden tuttu. Stiles bir süre sakince nefesini düzene sokmaya çalıştıktan sonra ona doğru dönüp "Sadece bir rüyaydı.." diye fısıldadı Heavenin saçlarını okşayarak.
"Tamam, artık geçti. Hadi, uyuyalım."
Heaven Stiles'ın kolundan tutarak yatması için itti. İkisi de gözlerini kapattığında Stiles "Bana sarılabilir misin? Korkuyorum..." diye mırıldandı. Heaven gülümseyerek ilk önce onun su içinde olan alnına hafif bir öpücük kondurdu. Sonraysa kollarını ona sararak, göğüsünde rahat bir pozisyonda uyumasını sağladı.
"Bir dakika... -diye gözlerini açtı Stiles- Sen bu gece benim evime gelmedin ki?"
"Gece geldim... Uyu hadi..."
Heavenin uykulu sesine aldırmadan ayağa kalktı Stiles. "Rüyadayım, değil mi?" diye Heaven'e soru yönelttiğinde Heaven susarak ona bakmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blood and Revenge 3: İlahi oyun
Fanfic****Blood and Revenge serisinin devamıdır, anlamak için ilk kitapları okumanızı tavsiye ederim**** ... "Hayır... İçeri girmesine izin verme... İçeri girmesine izin verme..." ... "Heaven..." diye arka tarafımdan kıkırtıyla adımı birileri fısıldadığın...