35. bölüm ~ Stiles'ın odası.

238 32 5
                                    

İyi okumalar!


***

(Lia'dan)

Stiles'ın hastaneden kaçtığı haberini Heaven'in bitkin halde hastaneye götürüldüğü duyduğumuz zaman Eichen'daki doktorlardan öğrenmiştik. Onu baygın halde bulmuş, uyandırdıktan sonraysa sinir krizi geçirdiği için ve bedeni ciddi bir şekilde yorgun olduğu için hastaneye nakletmişlerdi. Ve o, ambulansta bile sinir krizleri geçirdiği için ona bir kaç tane sakinleştirici iğne yapmışlardı.

Yatakta baygın bir şekilde uzanıyordu. Yüzünde yaşadığına dair tek bir kanıt bile yoktu sanki. Gözaltları mosmor, dudakları ve derisiyse ölü gibi bembeyazdı. Her şeyiyle Heaven, odanın ortasında yatmış canlı bir ölüye benziyordu.

"O nerede?!" diye bağırarak odaya birinin girmesiyle Cara yaşlı gözlerini ona çevirdi. Daha içeri girmeden bile onun kim olduğunu anlamıştım. O delirmiş Derek'ti.

Hiçbirimizin konuşmasına izin vermeden "Heaven..." diye fısıldayarak yatağının yanına gidip oturdu, ve elini tuttu. Tuttuğu an yüzü değişmişti, aynı Scott'ın odaya girdiğinden beri yaptığı gibi.

"Bu olamaz..."

"Ne olamaz? Bir şey mi oldu?" diye heyecanla sonunda sesimi çıkarabilmiştim. Endişe hissi beni dehşete düşürüyordu.

"Onu sen de hissettin, değil mi?"

"Neyi hissetti, Scott? Biriniz bunu açıklayacak mısınız artık?!" diye en sonunda bağırdım. Her üçü bir şeylerin farkındaydı, ona bir şeyler olmuştu ve bunu üçü de sanki dile getirmekten korkuyorlardı. Cara bile Heaven'a dokunduğu an ilk önce dehşete düşüp ellerini çekmiş, sonraysa ağlamaya başlamıştı. Bense hiçbir olana bir tepki gösteremiyordum artık.

"O... Ondan kurt kokusu gelmiyor... Ne de vampir... Daha çok..."

"O şu an bir insan." diye Derek kafasını bile kaldırmadan Scott'ın söyleyeceklerini tamamladığında şok içinde onların arasında gezdirdim bakışlarımı.

"Bu nasıl olabilir?!" diye bağırdığımdaysa içeri birinin daha girmesiyle "Çünkü Liken otuyla zehirlendi." diye Deaton konuşmaya daldı. Scott onu buraya çağırdığında bazı şeyleri anlamalıydım aslında. Ve neden hastaneye getirildiğinde hiçbirinin karşı çıkmadığından.

Çantasını açıp, Heaven'in yanına doğru yürüdü ve bir bıçak çıkardı. Heaven'in koluna küçük bir kesik attı ve bize dönerek "Görüyor musunuz? Kanı hala aynı renk, ve insanlardan farklı olarak çok koyu kırmızı. Ama yaraları iyileşmiyor, çünkü Liken zehri doğaüstülerin, en önemlisi de çakalların, kurtların, vampirlerin ve tilkilerin tüm gücünü etkisiz hale getirir." dedi.

"Bunu o mu yaptı?" diye fısıldadı Derek bakışlarını Deaton'a çevirerek. Öfkeden göz bebeklerinin büyüyüp küçülmesini buradan bile görebiliyordum.

"Evet. Ama... Onu nasıl aldı, hala aklım almıyor."

Deaton bunu söyledikten sonra bir iğne çıkararak Heaven'in koluna enjekte etti.

"Bu ne?"

"Koruyucu, Lia. O şu an bir insan, ve bizim gibi çocukken ona bir çok antibiotik yapılmadı. Hastalık kaparsa işi zorlaşabilir."

Çantasını toplayıp, bir kaç saniye uyuyan Heaven'i izledi. Sonraysa bir şeyleri unutmuş gibi Cara'ya dönerek "Sakın onun dışarı çıkmasına izin verme. Stiles'ın yanına gelmesine de. Eğer o Heavenin yanına gelirse... Heaven'i al ve vampir hızını kullanarak git buradan." dediğinde Cara göz yaşlarını silerek kafasını tamam anlamında salladı. Sonraysa Deaton odadan hiçbirimize tek kelime etmeden çıkıp gitti.

"Onu bir şekilde durdurmamız gerek..." diye mırıldandım.

"Onu öldüreceğim."

Derek bunu söyleyip, ayağa kalkıp sinirle odadan çıkmak isterken Scott karşısına geçerek "Hey, hey, yavaş ol. Onu öldürerek hiç bir sonuç alamazsın, Stiles suçsuz, ona bunu yaptıran Nogitsune." diyerek onu tutmaya çalıştı. Derek Scott'ın ellerini üzerinden iterek:

"Onu görüyor musun? –diyerek parmağıyla Heaven'i işaret etti- Bunu ona Stiles yaptı! İçindeki umurumda bile değil, cismi Stiles'tı! Kardeşimi resmen ölüme terkettiğinin farkında değil misin? O artık Stiles değil! İçindeki şeytan onu ele geçirdi, ve hepimizi öldürmek için geri geliyor. Sence ne yapmalıyım? Onun beni ve ailemi öldürmesini mi beklemeliyim. Hayır, Scott. Bu olmayacak..."

"Ama onu öldürdüğün zaman Nogitsune durmayacak, yeni bir beden arayışına çıkacak. Belki de yine bizden birini ele geçirecek, ve bu hangimiz olacak hiçbirimiz bilmiyoruz. Mantıklı düşün, Derek. Stiles'ı geri getirmenin yolu illaki vardır."

"Lia doğru söylüyor. Suçsuz bir genci öldüremezsin, Derek. Ve eğer öldürürsen Heaven'in seni hiçbir zaman affetmeyeceğini bilmen lazım." diye sonunda konuşan Cara'ya bakıp gülümsedim. Doğru söylüyordu, o suçsuzdu.

"Onun ölmemesi için ömrü boyunca benden nefret etmesini göze alabilirim..."

Derek bunu söyleyip, dışarı çıkmak isterken kapının açılıp, Sheriff, Chris ve Allison'ın içeri girmesiyle durmuştu.

"Stiles'ın nerede olduğunu biliyoruz..." diye söze başlayan Sheriff, telefonunu çıkararak bize gösterdi. Videoda Stiles'ın odası, ve yatakta oturup bize gülümseyerek el sallayan Stiles vardı.

"Oraya gitmemiz gerek." diye Chris Argent söze girdiğinde Scott hiçbir şey söylemeden kendi ve benim ceketimi koltuktan alarak "Hemen gidelim o zaman." dedi ve önden yürümeye başladı.

***

Odaya girdiğimiz an hepimiz şok içinde kalmıştık. Duvarlar, tavan, her yer yazılarla ve fotoğraflarla doluydu. Hepimizin üzerine bir işaret eklemişti. Scott'ın boynunu kırmızı kalemle çizmiş, Derek'in gözlerini siyah kalemle karalamış, benim gözlerimiyse maviye boyamıştı.

"Bu da ne demek oluyor?" diye Allison anlamaz şekilde kendi fotoğrafına baktı. Üzerinde kocaman bir X işareti vardı, ve bu, hiç kimsede yoktu.

"Peki benim gözlerimin mavi olması? Galiba kötü ruhumuz kahverengi gözlerimi beğenmemiş..." diye yüzümü buruşturdum. Herkesin üzerine neden böyle şeyler çizmişti ki? Ve en önemlisi de neden aralarında yalnızca Isaac'in fotosu yoktu? Bazı öğretmenlerin bile vardı...

"Çocuklar, bunu görmeniz gerek..." diye fısıldayan Scott'ın yanına doğru yürüdük. Dolabın kapağı açıktı, ve duvarın bir tarafını kapatıyordu. Derek yavaşça dolabın kapağını kapattı. Odada onun korkunç gıcırtısı yayılırken duvarda gördüğümüz şeye hepimiz garipçe bakmaya başladık.

Fotoğraf Heaven'e aitti ve Stiles'la çekilmişlerdi. Stiles Heaven'i öpüyor, Heaven'se kameraya gülümsüyordu. Bu normal bir şeydi, ama en garip olan şeyse Heaven'in boynundaki işaretti. Ters beş, yani japoncada "Kendisi" demek olan işaretin üzerinden kabaca X çekilmişti siyah kalemle. Ve ikisinin de gözlerinin içini siyaha boyamıştı.

"Ne yapmaya çalışıyor bu?!" diye Derek sinirle bağırdı, ama onu durdurarak "Bir dakika..." diye mırıldandım. "Galiba onun nerede olduğunu buldum..."

Bunu söyledikten sonra fotoğrafa daha da yaklaşarak tam aşağıda, Heaven'in elinin üzerinde küçük harflerle yazılmış şeyi okumaya çalıştım, ve bunu başardım da.

"Derekin binasının çatı katı..."

***

Yarın da yeni bölüm geleceek<33


Blood and Revenge 3: İlahi oyunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin