İyi okumalar!
***
(Yazardan)
Masaların üzerindeki korkunç balkabaklarına son kez göz gezdirdi. Hepsinin yerli yerinde olmasını istiyordu, çünkü iki gün sonra cadılar bayramı gelecekti ve yarın da yaramazlar günüydü.
Melissa son kez çiçekleri de düzelttikten sonra hayranlıkla yaptığı süslere baktı. Sonunda hastane müdürüne bunları yaptırmayı başarabildiği için kendisiyle gurur duyar gibi bir hali vardı. Ve en garibi ise bugün her şey çok sessiz gidiyordu.
Ta ki, kapıların gürültüyle açılıp, FBI ajanı kocasının ve Sheriff'in laf dalaşına girerek içeri girmesine kadar.
"Onu buraya neden getirdik ki? O çok tehlikeli biri!" diye durmadan tekrarlıyordu Sheriff. Ama Bay McCall ona aldırış etmeden, polislere görevler söylüyor, insanların ortalıktan çekilmesini istiyordu.
"Burada ne yapıyorsunuz?" diye Melissa onların karşısına geldiğinde Bay McCall bir kaç saniye onu süzdü ve "Sen bugün nöbette miydin..." dedi şaşkınlık ve biraz da öfkeli bir biçimde.
"Evet, ne oluyor?"
"Onu getirdik, Melissa." Diye Sheriff cevap verdiğinde Melissa onun ne demek istediğini anlamıştı. "Yani, gerçekten yolda mı?"
"Hayır, o burada."
Bay McCall'ın söylediği şeyle arka kapı yavaşça aralandı ve önden bir kaç polis memuru, arkasındansa sedyede uzatılmış bir adam içeri girdi. Yüzünü gördüğü an herkes onu tanımıştı. O, çocukların azılı katili Robert Davies'di.
Aceleyle onu yukarı kata çıkardıklarında Melissa "Ameliyattan önce onunla bazı şeyler konuşulmalı. Prosedür böyle." Dediğinde Bay McCall şüpheyle Melissa'yı süzdü.
"Peki, genelde ameliyat öncesi hastalarla kim görüşür?"
Eski kocasının sorusuyla Melissa bir kaç saniye susarak durdu. Ve sonunda "Ben..." diye cevap verdi.
***
Kapının önünde durdu. Korkuyordu, içerideki adam onun korkulu rüyalarından biriydi. O adam, 10 yıl önce komşu kasabada okulu havaya uçurmuştu ve binlerce çocuğun ölümüne yol açmıştı. Hakim karşısındaysa gözünü bile kırpmadan her şeyi doğrulamış ve anlatmıştı.
Melissa yavaş adımlarla kapıdan girip, adamın yattığı yerin yanına geldi. Şimdi ikisi de sessizce bir birilerini izliyorlardı.
"Ağrılarınız çok oluyor mu, Bay Davies?"
"Bazen." Diye cevap verdi adam soğukkanlılıkla.
"Midenizdeki tümör büyümüş ve onu almazsak..."
"Alın onu benden artık." diye sözünü kesti Melissanın. Galiba çok konuşmaktan hoşlanmıyordu.
"Tamam... Kalbinizi dinlemem gerek."
Melissa bunu söyleyip steteskopunu kulağına taktı ve soğuk, metal ucunu adamın göğsünde gezdirdi. Adamın kalbi normalden iki defa yavaş atıyordu.
Birden yavaş yavaş oturur pozisyona gelmeye başladı. Dik dik Melissa'ya bakarken "Neden içindekileri sormuyorsun?" diye fısıldadı.
Melissa ilk önce tedirgin olmuştu, ama sonra cesaretini toplayarak "Neden yaptın?" diye sorduğunda adamın az önceki şaşkın yüzü yerini ciddiyete bırakmıştı.
"Cadılardan bayramından bir önceki günü çocuklar "Yaramazlar günü" adlandırır ve komik olmayan şakalar yaparlar. Ben de öyleydim. Ama... O gün her şey değişti. Yaramazlar günü aslında "Şeytanın günü" adlanıyor, biliyor muydun? Ve ben o gün şeytanları gördüm! O çocuklar... O çocukların hepsinin gözleri parlıyordu! Ama tabii ki bana hiç kimse inanmadı. Neden inansınlar ki, değil mi? Ormanda gördüğüm o çocukların gözlerinin parladığını söylemem delilik mi sence, ha? O küçük kızın karanlıkta parlayan kıp kırmızı gözlerini görmem delilik mi?!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blood and Revenge 3: İlahi oyun
Fanfiction****Blood and Revenge serisinin devamıdır, anlamak için ilk kitapları okumanızı tavsiye ederim**** ... "Hayır... İçeri girmesine izin verme... İçeri girmesine izin verme..." ... "Heaven..." diye arka tarafımdan kıkırtıyla adımı birileri fısıldadığın...