16. bölüm ~ Partideki gizemli olaylar.

309 42 0
                                    

İyi okumalar!

***

(Heaven'den)

Dans etmekten bitkin düşmüş ve içki içmekten hafifçe başım dönmeye başlamıştı. Aslında bu çok garipti, normalde hiçbir zaman sarhoş olmazdım, ama bu sefer çok fazla içmiştim galiba. Öyle ki, oturduğum masanın etrafında sayamadığım kadar çok bira şişesi yere atılmıştı. Bu zaman içinde Stiles bir bardaktan fazla içmemişti.

Bir bardak viskiyi kafama dikip içtikten sonra masanın üzerindeki kokteyllere elim gitmişti. Ama içinde buz görmeyince hayal kırıklığına uğramıştım. Neden bir insan masaya kokteyl koyar, ama içinde buz olmaz? Bu çok saçmaydı!

Yalpalayarak ayağa kalktığımda belime sarılan ve "Heey, yavaş ol." diye fısıldayan Stiles'a bakıp gülümsedikten sonra "Buz bulmam gerek, o yüzden senden bir kaç saniye ayrılacağım." deyip dudaklarına hafif öpücük kondurdum ve Derek'in koridorun sonundaki en küçük odasına doğru yürümeye başladım.

Aslında az önce Ethan'ın buz almak için gittiğine neredeyse emindim, ama hala geri dönmemişti. Muhtemelen kendine yeni bir erkek ayarlamış ve kenarda şu an da onunla yiyişiyordur düşüncesiyle gülümseyerek kafamı salladım. Artık ayılıyordum ve doğaüstü olmakta en nefret ettiğim şey buydu. Ayılmam saniyelerimi alıyordu.

Koridorun sonuna geldiğimde şarkının sesi biraz daha azalmıştı. Ama garip bir şey gözüme hemen çarpmıştı. Kapı arkadan kilitliydi ve muhtemelen içeride biri vardı.

"Ethan?" diye kapıya iki kez tıklayarak seslendim, ama ses gelmemişti. Bir kaç dakika bekleyip, bu kez daha sert şekilde kapıya vurmaya başladım. Bu hiç normal değildi, içerisi muhtemelen buz gibiydi, ve bu soğukluk bir kurdun bile bedenini dondurabilirdi.

"Ethan, iyi misin?!" diye bağırdım, ama yine ses gelmemişti. İçeriden çıt bile çıkmıyordu, ama kurt hislerim devreye girmişti sanki. Betaları, omegaları acı çektikleri an hissedebiliyordum, ve şu an, sanki bir omega can çekişiyordu ve bu... Ethan'dı.

Bir kaç adım arkaya yürüyüp, kapıya çok sert bir omuz attım, anında kapı açılmıştı. İçeri girdiğim anda ayağıma değen sert bir vücutla gözlerim aşağı indi. Ethan baygın, ama transdaymış gibi titreyerek ayağımın altında yatıyordu!

"Aman Tanrım, Ethan!" diye bağırıp, hemen yanına çöktüm, ve kollarını tutarak durdurmaya çalıştım, ama o kadar güçlü titriyordu ki, ben bile onunla zor baş ediyordum.

"Heaven, ne oldu?"

Isaac'in sesini duyduğum an kafamı bile kaldırmadan "Bana hemen yardım et, o şok geçiriyor!" diye bağırdım. Kollarını tek başıma tutamıyordum. Isaac hala sorular yağdırmaya devam ediyordu, bense onun ne dediğini dinlemeden Ethan'ı nasıl düzelteceğimi düşünüyordum.

"Dönüşmeli..." diye sesli düşündüğümde Isaac yüzünü buruşturarak "Ne?" dedi.

"Şimdi onu sıkıca tut ve asla bırakma, tamam mı? Benim vampir kokumu alırsa üzerime atlayabilir..." dediğimde hala anlamamıştı, ama kafasını tamam anlamında salladım. Kurt tırnaklarımı çıkardıktan sonra onun karnına doğru götürdüm. Nefesimi tutup, üçe kadar saydım, ve tırnaklarımı Ethan'ın karnına batırdım. Bu onun şoktan ayılıp, dönüşmesine yardım edecekti.

Ve düşündüğüm olmuştu da, Ethan masmavi gözlerini açarak, çok güçlü bir şekilde kükredi, ve üzerime atlamaya çalıştı. Isaac'se onu tutarak buna izin vermedi, bu olay sadece bir kaç saniye sürmüştü. Çünkü Ethan yorgun düşerek yeniden insan formuna döndü.

"Üşüyorum..." diye fısıldadığında "Isaac, Derek'in odasından battaniye getir... Hemen!" diye bağırdım. Isaac kalkıp koşar adımlarla gidince, Ethan'ın ayağa kalkmasına yardım ettim, ama hala titriyordu ve bedeni buz gibiydi.

"Ethan, sana ne oldu?"

"S-siyah... S-siyah ş-şeyler..."

Korkuyla söyledi bu iki kelimeyi. Olanlara hala anlam veremezken, Ethan durmadan bu iki kelimeyi söylemeye devam ediyordu.

"S-siyah ş-şeyler..."

***

(Lia'dan)

Lydia'nın garip davranışları içime bir şüphe düşürmüştü aslında. Neden öyle birden koşar adımlarla yanımdan gitmişti ki? Hala anlayabilmiş değildim.

Daha fazla düşünmeyip, boya fırçasını masaya bırakıp, ellerimi ıslak mendille güzelce temizledim ve Lydia'nın arkasından gitmeye başladım. Ama o an karşıma birden bire Stiles'ın atlamasıyla korkuyla "Ne yapıyorsun sen?!" diye bağırmıştım.

"Heaven'i gördün mü? Tam 10 dakika önce buz almaya gideceğim dedi, ama geri dönmedi. Senin yanındadır diye düşünmüştüm –etrafıma bakındı- Ama anlaşılan burada da değilmiş... Buz almaya giden de geri dönmüyor..."

Konuştukça elindeki anahtarlığı oynatıyordu durmadan. Ona bir kaç saniye baktıktan sonra "Boyayla falan mı uğraştın sen? Anahtarlığın boyanmış." diye bakışlarımla anahtarlığını gösterdim. Ne söylediğimi ilk bir kaç saniye anlamamıştı, ama sonra kafasına dank ederek "Ha, onu mu diyorsun, hayır, oynamadım... Ama bunun nasıl böyle olduğunu bilmiyorum." dedi.

"Muhtemelen kimya dersinde yine proje yaparken üzerine kimyasal maddeler dökmüşsündür. Eskiden hep yapardın ya." dediğimde yüzü bir anda değişmişti. Bakışlarını anahtarlığa çevirdikten sonra kafasını kaldırarak "Şey, benim gitmem gerek." dedi ve hızla yürümeye başladı.

"Hey, Stiles, dur!" diye arkasından bağırsam da beni duymamış gibiydi. Ben de fazla takılmadım, çünkü şu an kafam başka şeyle yoruluyordu. Lydia neden aniden garipleşmişti?

Derin bir nefes alıp, adımlarımı yeniden balkon kapısına çevirdim. Kapıyı açıp, dışarı çıktım, ama gördüğüm şey... Gördüğüm şey yerde yatan Lydia'ydı.

"Lydia?!" diye telaşla bağırıp, yanına doğru koştum. Donuyordu, sanki buz dolabında kalmış gibiydi. "Lydia, aç gözlerini, bana bak... Lydia?!" diye korkuyla bağırmaya başladım. Nabzına baktığımdaysa çok yavaş atıyordu.

"Yardım edin! Biri yardım etsin! Lütfen biri yardım etsin!"

Bağırırken diğer taraftan da üzerimdeki gömlekle Lydia'yı sarmalamaya çalışıyordum. Şu an neden doğaüstü olmadığım için kendime küfürler ediyordum. Ve yanımda Heaven'in ve ya Scott'ın olmasını çok isterdim. Böyle şeylerde fazla beceriksizdim, ve Lydia soğuktan muhtemelen donuyordu.

"Lia, iyi m... Aman Tanrım!" diye Aiden şokla yanıma doğru koştu. "Ne oldu ona? Lydia, aç gözlerini, bana bak!" diye yanaklarını avuçları arasına aldı.

"Bilmiyorum, garip davrandı, ve buraya geldi nefes almak için, ama ben bir şey olduğunu anlamıştım. Buraya geldiğinde onu böyle gördüm..." diye nefesimi düzene sokmaya çalışarak konuştum. O sırada Aiden onu kucağına çoktan alarak içeri götürmeye başlamıştı bile.

Kendi ceketiyle Lydia'yı iyice sardıktan sonra Lydia sanki yeni kendine gelmiş gibi "O şeyler hepimizi öldürecek!" diye titreyerek konuştu. "Hangi şeyler?" diye garipçe sorduğumda "Maskeliler..." dedi ama bundan hiçbir şey anlamamıştım.

O sırada Heaven de Ethan'ı dışarı çıkarıp, yanımıza doğru gelmişti. "Kardeşim?!" diye Aiden öne atlayıp, Ethan'ı tutmaya çalışınca Heaven "Lydia'ya ne oldu?" diye sordu.

"Bilmiyorum, maskelilerden bahsedip duruyor."

Söylediğim şeyi duyduğu sırada suratı garip bir hal almıştı. "Bir şey mi oldu?" diye soru yönelttim ona.

Ama sorumu kesen tanıdık bir sesin sinirle "Hepiniz evimden def olun!" diye bağırması olmuştu. İnsanlar Derek'i gördükleri ve sesini duydukları an korkuyla sokağa koşuşturmuşlardı. Heaven'le bir birimize baktık. Ve ikimiz de aynı anda "İşte şimdi sıçtık..." diye fısıldadık.

***

Blood and Revenge 3: İlahi oyunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin