İyi okumalar! Medya Scott.
***
(Yazardan)
Sırtından yaralanmasına rağmen zorla bile olsa ayakta durmaya çalışıyordu. Önüne serdiği fotolara bakıyor, aralarında bir şeyler bulmaya çalışıyordu. Ve Stiles'ın odasından aldığı, üstünde kendi isimleri yazan satrançı önüne aynı şekilde dizmiş, ve onları anlamaya çalışıyordu.
Görünüşe göre şah mat olmaya az kalmıştı. Şahın üzerindeyse kendi ismi vardı. "Derek"
"Hala bir şey bulamadınız mı?"
"Hayır. Ama senin de bizimle olacağını düşünmüştüm, Peter."
"Lia'nın beni yakınlarında istemediğini ikimiz de biliyoruz, Derek."
Peter bunları söyledikten sonra masanın üzerinde duran fotolara ve satrança göz gezdirdi. "Demek Stiles'ın kendi oyunu, ha?"
Derek kafasını masadan kaldırıp, ona döndürdü bakışlarını. "Ne demek istiyorsun?"
"Diyorum ki... Hala içinde bir yerlerde Stiles'ın olduğu çok açık. Milyonlarca yaşı olan bir ruh, hiçbir zaman zamanını böyle işlere harcamaz. Onlar daha kurnaz olur, bunları düşünmezler bile."
"Ama, o bir tilki. Tilkiler kurnaz oldukları için bunu bize yutturmaya çalışamazlar mı?"
Peter gülümsedi. Ne söylemeye çalıştığını Derek'in anladığını, ama hala buna inanmak istemediğini açıkca görüyordu. Daha önce de Nogitsuneler hakkında ikisi de çok şey duymuşlardı. Ve bunlarla uğraşmayacağını iyi biliyorlardı.
"Her neyse... –diye fısıldadı Peter- Benim gitmem gerek. Sana iyi çözmeler."
Arkasını dönüp giderken Derek kafasını salladı. Hayır, aklına bir şey gelmiyordu. Nogitsunenin ne gibi bir planı olduğu hakkında hiçbir bilgisi yoktu.
Ama bir şeyden habersizdi şu anda. Arkasından yaklaşan saf kötülüğün sesini duysa da, içinden "İçeri sinek girdi..." diye düşündü sadece. O kara sinek yarasına kondu ilk, Derek'se onu kovaladı ve yeniden işine döndü.
Ama ikincide kovalamak için geç kalmıştı. Sinek, onun açıkta kalan yarasının içine girmişti.
O andan itibaren sanki Derek'in beyninde bir şeyler bulanmaya başlamıştı. İçinde bir yerlerde öfke kıvılcımları her saniye geçtikçe daha çok alev alıyordu. Annesin, ailesinin nasıl yanıp kül oldukları aklına geldiğindeyse çıldırmış gibi kükredi.
Kükremesi tüm sokakta yankı yapmıştı...
***
Hastane odasının ruhsuz koridorlarında uçan sineği kimse göremiyordu. Oysa hep uçuyor, uçuyor, ve sanki bir şeyler arıyordu. Aradığını bulamadığındaysa kendini duvarlara vuruyor, deliriyordu.
Herkesin üzerine konuyordu. Onu hala bulamıyordu hiçbir yerde. Ama sonunda bulmuştu.
Isaac, her şeyden habersizce yatakta yatıyor, yüzünün yarısı hala yanıklar içindeydi. Ve kalp hızı aynı şekilde çok düşüktü.
Sinek onun yanına uçarak parmaklarının üzerinde gezindi. Sonraysa yukarılara çıkarak Isaac'in kolundaki serum bağlanmış yere kadar geldi. Ve küçücük delikten içeri sızdı...
Aynı anda Isaac'in yüzündeki yanıklar düzelmeye başlamıştı saniyeler içinde. Sonraysa kalp atışı yükselmeye başladı. Ve gözlerini birden bire açtı. Sapsarı, beta gözleri odanın içinde birilerini aramış, ama aradığı kişiyi yanında görmeyince hayal kırıklığı karışık öfkeli biçimde ayağa kalkmıştı kolundaki serumu çıkararak...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blood and Revenge 3: İlahi oyun
Fanfic****Blood and Revenge serisinin devamıdır, anlamak için ilk kitapları okumanızı tavsiye ederim**** ... "Hayır... İçeri girmesine izin verme... İçeri girmesine izin verme..." ... "Heaven..." diye arka tarafımdan kıkırtıyla adımı birileri fısıldadığın...