İyi okumalar! Biliyorum uzun zamandır yokum ama buraya girememiştim, üzgünüm. Bundan sonra yine sık sık yeni bölümler atacağım. Medya Heaven. Bana göre Lily Collins dünyanın en güzel kadınlarından birisi...
***
(Heaven'den)
"Bak, açıklayabiliriz..." diye Derek'in yanına doğru yürümeye çalıştığımda sinirli yüzünü bana döndü ve sözümü keserek "Burada olanların canı cehenneme, buradan hemen gitmeniz lazım. Beacon Hills'ten uzaklaşmalısınız, özellikle de sen, Heaven!" diye bağırdı.
Hepimiz anlamsız bakışlarla ona bakıyorduk. O ise deli gibi odanın içinde tur atıyor, boynunu tutuyor, her tutuşundaysa yüzünde acı dolu bir ifade beliriyordu.
"Bir dakika..." diye fısıldadı Lia ona yaklaşarak. Tam boynunun ortasında bir yerde sabitlendi bakışları. "Bu işaret... Bundan Lydia'da da vardı!"
Duyduklarım karşısında garipçe ona baktım. "Yani maskeli adamlar?"
"Artık buradalar..."
Scott'ın korkmuş, fısıltıya benzer çıkardığı ses tonuyle birlikte arkaya döndük. Yerin altından yavaş yavaş çıkan şeyler kanımızın donmasına yetmiş ve artmıştı bile. "Bunlar da neyin nesi böyle?!" diye Lia bağırdığında onun önüne geçerek "Lia, Stiles nerede?" diye sordum bir taraftan karşımızda duran yüzü maskeli şeylere bakarak. Stiles'ı burada bıraktığımdan beri görmemiştim. Ve herkes çıktıktan sonra ortalıkta yoktu.
Hepimiz sessizce onlara bakıyorduk, ama bu sessizliği bozan bir hırlama olmuştu. "Derek, hayır, dur!" diye bağırdım, ama beni dinlememiş, beş tane yaratığın üzerine tek koşmuştu.
"Isaac, Aiden, diğerlerini koruyun!" diye bağırıp, ben de Derek'in ardından gittim. Scott da benimle birlikteydi, ama o şeyler daha biz yaklaşamadan bizi geriye doğru fırlatmışlardı.
Ama pes etmedik, yeniden ayağa kalktık. Derek, biriyle dövüşüyor ve kaybediyordu. Biz de diğerlerine hiçbir şey yapamıyorduk. Her defasında bizi en uç noktalara fırlatıyor, Lia ve diğerlerinin oldukları tarafa dönüyorlardı. Sanki, işleri bizimle değilmiş gibiydi.
"Hayır..." diye fısıldayıp, yeniden birinin arkasına koşup, sırtına atlamak istedim, ama o şeyin simsiyah kılıcını çıkarmasıyla Derek "Heaven, dur!" diye bağırıp, beni belimden tutarak kenara çekmişti. Bir kaç saniye o şey kafasını yana yatırarak bana baktı ve hatta geri dönüp, üzerime yürümek istedi, ama sonra sanki vaz geçip, yeniden bizimkilerin olduğu tarafa yürümeye başladı.
"Derek? Bunlar neden bize bakıyor?" diye fısıldadı Isaac korkuyla.
"Hayır, hayır, hayır!"
Allison bunu söyleyip, öne atlamak istediğinde Lia onu zorlukla tutarak "Sakin ol, Allison, sen bir insansın, onlarsa doğaüstü! Ölebilirsin!" diye bağırdı, ama Allison "Onu öldürecekler!" diye sızlanmaya başladı. Lia'nın yerinde olsaydım, şu an Allison'la Isaac'i ben öldürebilirdim, ama onun böyle sakin kalmasını taktir ediyordum.
O şeyler ikisinin de karşısında durdu, diğerlerine hiç bakmadılar bile. Aiden ve Isaac onların bakışları karşısında diz çökmüşlerdi. Sonraysa o şeyler ellerini Isaac ve Aiden'ın kulaklarının altına götürdü. Gözlerini kapatıp, sanki bir şey aradılar, ama aradıklarını bulamadıkları her hallerinden belliydi.
Ellerini kulaklarının altından sertçe çektiklerinde Isaac ve Aiden ikisi de titreyerek yere düşmüşlerdi. Onları hallettikten sonra sıranın bizde olduğunu bakışlarının Scott ve bana dönmesiyle anlamıştık. Onlar yavaş yavaş bizim üzerimize yürürken, biz de arkaya doğru gidiyorduk.
Ama sonra... Güneşin doğmasıyla birlikte hepsi sanki havada yok olarak toz haline dönüşmüş, ve gitmişlerdi. Arkalarında sadece 4 tane kurban ve yaralanmış bizler kalmıştık.
"Onlar da neyin nesiydi öyle?" diye fısıldadığımda arkadan bir ses "Oniler." diye cevap vermişti. Chris Argent tam karşımızda, elinde silahıyla duruyordu. Onun kokusunu almamız gerekiyordu, ama o kadar şoka uğramıştık ki, hiçbirimiz hiçbir şey hissetmiyorduk.
"Hepsinin kulağının arkasında aynı iz var. Sanki... Sanki ters beş rakamı gibi..." diye Lia Aiden'ın boynuna dikmişti bakışlarını.
"Onlar temiz olduklarının işareti. Oniler geri döndü. Ve yine bir şey arıyorlar. Muhtemelen o da... Sizlerden birisiniz." dediğinde hepsinin bakışları bana ve Kira'ya dönmüştü. Kira'nın ne olduğunu bilmiyorduk, ama az önce dövüşürken, kurt gözlerimle ona baktığımda sanki bir şey görmüştüm. Bir hayvan... Ve bu hayvan ne kurttu, ne de başka bir şey.
O bir tilkiydi. Etrafından çıkan enerji tilki şeklindeydi...
***
(Yazardan)
Aceleyle arabadan inerek, okulun içine doğru koşmaya başladı. Bomboş, ve karanlık koridorda şimdi, yine rüyalarında olduğu gibi kimse yoktu. Şu an sanki hiç o günleri atlatamamış gibi rüyada hissediyordu kendini.
Geldiği yere vardığında korkarak kapıyı açtı. Evet, anahtarlığındaki anahtar tam uymuştu kapıya, bu da korktuğunun başına gelmesi demekti. Ellerini ovuşturarak, gözlerini kapattı kapının gıcırtıyla açılmasıyla birlikte. Korkarak ayağını içeri attı, sanki içeri girerse, ölecekmiş gibi his vardı içinde.
Kimya odasına girip, kapıyı arkasından kapattı. Yavaş adımlarla tahtanın karşısına geçti. Dün buldukları, Kira'nın isminin yazıldığı yazı hala tahtada duruyordu. Titrek ellerini tebeşirlere doğru götürdü, ve birini aldı. Kira ismini yeniden yazdı tahtaya.
Tebeşirin gürültüyle yere düşmesi sanki tüm okulda yankılanmıştı. Harfler ve rakamlar birebir aynı yazılmıştı. Ve bunu Stiles yazmıştı, artık kendisi de buna emindi.
"Hayır... Hayır..." diye fısıldayarak arkaya doğru gitti. Bu demek oluyordu ki... Her şeyi o hazırlıyor, arkadaşlarını bile öldürmeye çalışan oydu...
***
Bu bölüm çok kısa olduğu için yarın yeni bir bölüm daha atacağım!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blood and Revenge 3: İlahi oyun
Fiksi Penggemar****Blood and Revenge serisinin devamıdır, anlamak için ilk kitapları okumanızı tavsiye ederim**** ... "Hayır... İçeri girmesine izin verme... İçeri girmesine izin verme..." ... "Heaven..." diye arka tarafımdan kıkırtıyla adımı birileri fısıldadığın...