27. bölüm ~ Karakol.

275 44 4
                                    

İyi okumalar! Buraya böyle edit bırakayım da siz de ağlayın :')

***

(Yazardan)

Asansörden yorgun adımlarla koridora çıktı. Tam iki gündür yollardaydı, eve bir türlü uğrayamamış, ama Stiles'ı da hiçbir yerde bulamamıştı. Yorgun bakışlarını koridorun en sonundaki evinin kapısına çevirdi. Ama kapının aralık olduğunu gördüğünde sanki yorgunluğu çıkmıştı bedeninden.

Belindeki silahı çıkararak çok sakin adımlarla kapıdan geçip, evin içine doğru ilerledi. Allison'ın evde olmadığını bildiği için içi rahattı aslında, ama birinin evde olduğunu düşündüğünde yine tetikte olmaya özen gösteriyordu.

Uzunca koridoru geçerek çalışma odasına yaklaştığı an birden bire içeri girdi. Her yerin dağılmış, ve masasının üzerindeki haritanın tam ortasına saplanmış kurtadamları çeken ses cihazını gördüğünde şaşkınca elindeki silahı yeniden beline taktı.

Ama birden bire boynundan pençelerle tutulmasıyla birlikte arkaya doğru dirseğini geçirdikten sonra belindeki silahı çıkararak ona saldıran adama çevirdi. Adamsa uzun tırnaklarla onun boğazından yapışmıştı o sırada.

"Burada ne işin var?"

"Asıl sen beni neden çağırdın?"

"Ben seni çağırmadım, Derek. Buraya kimin girdiğini bilmiyorum." dediğinde Derek ikna olarak elini Chris'in boğazından çekti. Chris de artık kendine karşı bir tehdit görmeyip silahını beline taktı.

"Bunu o yaptı, değil mi?"

"Galiba evet, ama amacı ne, onu bilmiyorum..." diye Chris etrafını incelemeye başladı. Tüm silahları, mermileri, paraları yerindeydi. Sadece bir kaç tane kurtadamları çeken ses cihazlarından alınmıştı, o kadar. Onu da pek fazla önemsemedi Chris.

O sırada kapının kırılırcasına açılmasıyla birlikte ikisi de geriye doğru bir kaç adım attı. İlk önce odaya bir kaç polis girdi, ondan sonraysa Bay McCall içeri girerek tam onların karşısında durdu. Tüm polislerin onlara doğru silah çekmesi ikisini de şaşırtmıştı.

"Evime nasıl izinsiz girebildiniz?!" diye sinirle bağırdı Chris. Bay McCall'sa acı bir tebessümle "Peki sen bunu nasıl açıklayacaksın?" diye karşısına plastik paketin içinde gümüşü renkte parmak uçluğu attı. Chris parmağı nerede görse tanırdı. Bu, yıllar önceki Onilerle dövüşte arkadaş olmuş japon mafyasından parmaksız Kata Shi'e aitti.

"Bu nasıl olur..."

"Biz de sana onu soracaktık. Üzerinde siz ikinizin el izi çıktı." dedi Bay McCall sinrili ifadeyle. Sonraysa polislere kaş işareti yaparak ikisinin de tutuklayarak, karakola götürdü...

***

(Heaven'den)

Sevinçten adeta yerimde duramıyordum. Gözlerimi ondan ayırmadan, sadece gözlerine bakıyordum aralıksız. Onu aradığım bunca zaman sanki yıl gibi gelmişti bana. Ama sonunda bulmuştum. Ya da... O onu bulmamı istemişti.

"Scott, yemin ederim, bu benim. Bir kaç gündür o beni yönetiyordu, ama artık onu yenmeyi başardım, ve ilk işim sizi çağırmak oldu."

Scott Stiles'a şüpheyle bakıyordu, aklından da ona inanmadığını okumak zor olmuyordu. Bu benim sinirlerimi bozsa da hiçbir şey yapmıyordum. Çünkü şu an sadece Stiles'ı düşünebiliyordum.

"Sen... Sen bana inanıyorsun, değil mi?" diye Stiles ellerimden tuttuğunda, ellerimi ondan ayırıp, yanaklarını iki elimle kavradım ve "Tabii ki, tabii ki sana inanıyorum. Ben hiçbir zaman bu olanlara inanmadım ki... Senin sen olduğunu biliyorum, bunu görebiliyorum..." diye fısıldadım. Söylediğim şeyle yüzü gülmüştü ve onun gülmesi beni beş kat mutlu etmişti.

Blood and Revenge 3: İlahi oyunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin