Biliyorum uzun zaman oldu ama artık bu platforma çok girmiyordum. Yani, normalde de neredeyse hiç girmiyorum sadece bölüm paylaşmak için geliyorum. Ama işte ona bile gelmek istemiyorum artık. Sonraysa kitabı okuyan insanların varlığı aklıma geliyor ve bencillik etmemem gerektiğini düşünüyorum. Ama gerçekten burası eski tadını vermiyor. Bu kitabı (3cü kitabı) bir yıldan uzun zaman önce yazıp bitirdim ve o zamandan beri 4'cü kitap üzerinde çalışıyorum ama orada da sadece 8 bölüm yazdım. Umarım devam ederim... Bilmiyorum.
Neyse, iyi okumalar!
***
(Yazardan)
Bedenlerine yedikleri elektrikle sanki son çırpınışlarını yapıyorlardı. Adamsa buna rağmen durmadan, bıkmadan onlara elektrik vermeyi devam ettiriyordu. Acımıyordu, şu an sadece onların artık ötmelerini istiyordu.
"Hadi ama, söyleyin artık. Bundan gerçekten çok sıkıldım." dedikten sonra elini kırmızı düğmeden çekti ve ayağa kalkarak odanın ortasında turlamaya başladı. Kafasını çevirip, ellerinden asılan iki kurta baktı ve yüzünü buruşturdu.
"Neden onu bu kadar koruyorsunuz? O bir şeytan, anlamıyor musunuz bunu? İçindeki kötülük yüzeye çıkarsa, hiçbiriniz hayatta kalamayacaksınız."
"Asıl şeytan olan siz ve sizin gibi salak avcılar..." diye tısladı Derek. Heavenin öyle biri olmadığını biliyordu, o annesine benziyordu. Ve annesi hiç kimseye bu zamana kadar kötülük yapmamıştı.
"Sen bana salak mı diyorsun?"
"Evet, sence ben yeğenimi, oysa kardeşini sana satar mı? Çok salaksın gerçekten." dedikten sonra iğneleyici gülüşle avcının yüzüne baktı Peter. Bu sözler avcının hoşuna gitmemiş olacak ki, çenesi kasılıyordu sinirle.
Yumruğunu sıkıp, tam Peterın yüzüne hızla bir yumruk patlattı. İkinciyi de atacakken birden durdu. Yukarıdan garip sesler geliyordu.
"Neler oluyor?" diye yanındaki adama fısıldadı. Silah, bağırış, kükreme sesleri bir birine karışmıştı. Avcı belindeki silahı çıkararak yavaş yavaş kapıya doğru yürümeye başladı. Saniyeler içinde tüm sesler kesilmişti.
Kapıyı aralayıp "Brian? Orada mısın?" diye bağırdı. Hep orada olması gereken gardiyan, ses vermemişti.
"O yok, ben varım. Sana uyar mı?"
Karşısında bir kız gördüğünde afallamıştı. Gözlerini kısarak "Sen de kimsin?" diye sorduğunda "Senin ölüm meleğin!" diye bağırdı kız ve anında gözleri kıpkırmızı renge büründü. Adamın elindeki silahı alarak kenara attı ve onu kapıdan içeri doğru fırlattı.
Diğer avcı kapıdan patronunun uçmasıyla şok içinde onun ardından içeri giren kıza baktı. İlk gördüğü şey kırmızı gözler ve sivri dişler olmuştu. Hiç düşünmeden silahına ulaşmaya çalışırken, birinin onu tam kafasından vurmasıyla birlikte yere yığılmıştı.
"İyi işti, Lia." dedi Braeden ona bakarak. Lia elindeki silahı soğukkanlılıkla kemerine sıkıştırdıktan sonra Peter ve Derek'in yanına doğru koştu.
"Isabelle!" diye bağırmıştı Peter onu gördüğü an. "Sana kaç kere daha söyleyeceğim. Benim ismim Lia." diye dudaklarının arasından mırıldanarak Braeden'a Peter'ın kollarını çözmesine yardım etti.
"Sen?" diye fısıldadı Derek Braeden'ı gördüğü an.
"Evet, Isaac'i kurtardım. Ve evet, ölmedim. Deucalion beni buraya gönderdi. Başka sorun yoksa sus ve kardeşinin o adamı öldürmesini engelle."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blood and Revenge 3: İlahi oyun
Fanfiction****Blood and Revenge serisinin devamıdır, anlamak için ilk kitapları okumanızı tavsiye ederim**** ... "Hayır... İçeri girmesine izin verme... İçeri girmesine izin verme..." ... "Heaven..." diye arka tarafımdan kıkırtıyla adımı birileri fısıldadığın...