"Hala o odaya giremedin mi!?"
Haerim babasının azarlayışı ile yerine sindi. Bir aydan fazla süredir buradalardı ama henüz Baekhyun'dan sonsuza kadar kurtulamamıştı.
"Onu kimse yalnız bırakmıyor. Her gün kapıda biri nöbet tutuyor. Ne yapabilirim ki?" Baron Namgil kaşlarını çattı. "Ne yap ne et çabuk kurtul ondan. Tabi ilk onun bizden kurtulmasını istemiyorsan."
Haerim yavaşça başını salladı. Chanyeol'ü sadece kendisine ait kılmak istiyorsa bunu yapmak zorundaydı.
Akşam olunca şövalyelerin nöbet değişimi vaktiydi. Haerim sessiz adımlarla etrafını kontrol ederek karanlık koridorda yürüdü. Yakalanırsa sonu kötü olurdu.
Baekhyun'un odasına kadar gelince etrafta kimseyi görmedi. Herhangi bir sesin çıkmaması için topuklu ayakkabılarını dahi çıkarmıştı.
Elindeki şişeye sırıtarak baktı ve parmak uçlarında yürüyerek kapı ağzına kadar geldi. Kulağını kapıya dayayarak birinin olup olmadığını kontrol etti. Ses çıkmayınca kapının kolunu tuttu.
"Sen kimsin?"
Duyduğu ses ile yutkundu. Gülümseyerek arkasını döndü. Gördüğü şövalye kılıklı adam ile kaşlarını çattı. "Daha beni tanımıyor musun!?" Şövalyenin bakışları bir an özür diler gibi oldu. Haerim kurtulduğunu düşünerek sevinse de şövalyenin ağız hareketi ile birlikte kapıya doğru yapışması aynı anda oldu.
"N-ne yapıyorsun sen!? Benim Prenses olduğumu göremiyor musun!?" Şövalye Haerim'in dediğini umursamadan konuştu. "Neden o odaya girmek istiyorsunuz?" Haerim sesini yükseltti. "Sen kimsin de benim yaptıklarımı sorgularsın?"
"Kris, ne oluyor?" Hole gelen Tao gördükleriyle şaşırdı. "Burada ne oluyor?" Haerim, İmparatorluk büyücüsünü gördüğü gibi sevindi. "Tao, şu adama haddini bildir. Yoksa bütün olanları Chanyeol'a bildiririm."
Tao onu umursamadan Kris'e baktı. "Baekhyun'un odasına girerken gördüm." Tao'nun bakışları havalandı ve Haerim'e döndü. "Majestelerinin odasına ne için girmeye çalışıyordunuz Prenses?" Haerim afalladı. "Beni sorgulamaya hakkın yok. Ben senin efendinim!" diye bağırmasıyla Tao'nun alnı karıştı.
"Sebebini açıklamazsan seni kurtaramam Prenses." Haerim kurtulmak hemen bir yalan düşündü. "Baekhyun'u merak etmiştim. Onu görmeye gitmek ne zaman yasak oldu!?" Kris bakışlarıyla elini işaret etti.
"Prenses, sen ne zaman Baekhyun'u bu kadar merak eder oldun? Elinde ne var." Haerim korkuyla titredi. Tao merak ederek ona ilerledi ve sıktığı elini bir kelimeyle kolaylıkla açarak şişenin eline düşmesine izin verdi.
"Bu nedir?" Şişeyi ters çevirdi, salladı. "Bir ilaç. Baekhyun'u uyandıracağını düşündüm." Tao gülümsedi ve şişenin tıpasını çıkardı. Parmağına birkaç damla döktü ve parmağını ağzına götürerek emdi. Haerim ise Tao'nun yaptıklarını şaşkınlıkla izliyordu.
Tao yüzünü buruşturarak Kris'e baktı. "Zehir." Bunu demesiyle birlikte Haerim nefes alamamaya başladı. Ellerini boğazına doğru götürdü. Sanki boğazını görünmez bir el tutuyordu.
"Yeter bu kadar. Ölecek." Tao'nun uyarısıyla Kris bütün büyüsünü Haerim'in üzerinden çekti. "Prenses, bir daha karşıma çıkma. Yoksa seni her gördüğümde küçük bir cezama maruz kalırsın." Haerim nefes nefese öksürüyorken Tao da Kris'in sırtını sıvazlıyor ve gülüyordu. Haerim delilerin arasına düştüğünü düşündü.
"Bu aramızda kalacak. Ama kolay kurtulduğunu düşünme Prenses. Oyunun artık kimin tarafından yönetildiğini bilmelisin." Haerim oradan kaçarken Tao'nun son sözlerini duymuş ve sesli bir şekilde yutkunmuştu. Ancak pes etmeye niyeti yoktu. Oyunda galip gelecek taraf o olacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Benefits Of Being A Nerd
FantasyNOT: Kapaktaki kahverengi saçın hiçbir şekilde konuyla ilgisi yoktur. Kahverengi saçın nedeni; benim başka fotoğraf bulamamış olmamdır. Saygılar... 1. Not: Beyaz saç yapabilirdim ama üşendim. 2. Not: Kahverengi saçın alakası varmış. Baekhyun'un diğe...