Art arda bölümler falan filan hızlı hızlı özensiz özensiz yazdığım için özür dilerim.
Bugünün son bölümü iyi okumalar dilerim.
Arşidük Jiho, öfkeyle odasında gidip geliyordu. Etraf, öfkesini eşyalardan çıkartmasından dolayı dağınıktı. Baekhyun'un dedikleri onu öfkelendirse de içine korkunun ilk tohumunu atmıştı. Eğer o önce adım atmazsa Baekhyun onun sonu olacaktı. Yıllarca bu ülkeye hükmetmeyi bekliyordu. Öylece pes etmeye niyetli değildi.
Beklediği onca saatin ardından odasının kapısı çalındı. "Gir." Gür sesi odada yankılanınca kapı açılarak baş şövalyesi girdi. "Kadını buldunuz mu?" Şövalyenin gözleri ümitsizce parlıyordu. "Eve gittiğimizde kimsenin olmadığını gördük. Taşı da yanında götürmüş."
Jiho, duyduğu sözlerle sinirlendi ve yerdeki sandalyeye bir tekme atarak kırılmasına neden oldu. "Lanet olsun! Bir işe yaramıyorsunuz!" Sinirlerini eşyalardan çıkartırken bir anda etrafa saldırmayı bıraktı. Gözlerinin önüne gelen uzun saçları arkaya doğru kaldırdı ve şövalyeye baktı.
"Hazırlığa başlayın. En yakın sürede bu ülkeyi Chanyeol'ün elinden alıyoruz."
☁︎
Baekhyun, giden Jongin ile Sehun'un ardından kendini koltuğa bıraktı. Bu aralar çok fazla kasılmaları oluyordu. Bebeğinin doğmasına henüz bir ay vardı. O yüzden bu kasılmaları stres yaptığına yordu.
Gözlerini kapatırken aniden giren ağrıyla inledi. Aceleyle ayağa kalktı. Saat gece yarısını bulmuştu. Bu yüzden hizmetçileri yoktu. Ayağa kalkarak kapıya ulaştı. Bacakları titriyordu. Kapıyı açtığında şövalyeleri bulamadı.
"Tanrım! Bunlar nerede!?" Uzun koridorda inleyerek ilerlemeye başladı. Bu nasıl bir sancıydı da bu derece şiddetli canını yakardı. Şansına kimse yoktu. Böyle kötü bir gün mü olurdu.
Gelip geçen kimseyi bulamayınca son çare Chanyeol'ün odasına gitti. Onu şaşırtan şey burada da şövalyelerin olmayışıydı. Bunlar anlaşıp da mı ortadan kaybolmuşlardı. Bacaklarındaki son güçle oraya ilerledi ve yere çömelerek kapıyı çalmaya başladı.
"Kapıyı aç! Uyan! Gel! Gelsene!" Sinirlenerek bağırdı. Chanyeol henüz kapattığı gözlerini şaşkınlıkla açtı. Gecenin bu saatinde neden gelmişti bu çocuk. Geceliğini giyerek kapıyı açtı. Yerde oturan Baekhyun'u görünce şaşırdı. "Ne yapıyorsun yerde?"
Baekhyun başını kaldırarak kaşlarını çattı. "Odamda çok oturdum. Biraz da senin kapının önünde oturayım dedim." Sancıyla dişlerini birbirine bastırdı. "Bakacağına yardım et ve şifacıları çağır. Doğuruyorum." Baekhyun altındaki ıslaklıkla anlamıştı doğumun olduğunu.
Chanyeol onu kucağına alınca üstündeki ıslaklıkla kaşları çatıldı. "Öyle bakma. Altıma işedim." Kaşları düzelerek havalanınca Baekhyun iç çekti. "Bebeğin su- ah! Çabuk birilerini çağır! En sonunda beni öldüreceksin!"
Chanyeol aceleyle Baekhyun'u yatağa bıraktı ve şövalyeleri çağırarak şifacılara haber vermesini istedi. Baekhyun ise arayıp da bulamadığı şövalyelere hakaret etmekle meşguldü.
Baekhyun ağrılar yüzünden çığlık atarken, ilk defa böyle bir duruma maruz kalan Chanyeol ne yapacağını şaşırmış öylece yerinde donmuştu.
Gelen şifacılar Baekhyun'un etrafını sarmış, doğumu gerçekleştirmek için malzemeleri hazırlıyorlardı."Ah! Beni bayıltın. Yoksa ben kendim bayılacağım!" Baekhyun tekrar acıyla inledi. Şifacı ellerini Baekhyun'un karnına koyduktan sonra bir ışık parladı. "Huh?" Şaşkınlıkla diğer şifacılara baktı. "İki bebek var." İmparatorluğun hiçbir yerinde aynı anda iki bebeğe sahip olmak görülmüş şey değildi. Hatta bir ilkti.
"Çabuk başlayalım." İnleyen Baekhyun'a baktı. "Birazdan sizi bayıltacağız majesteleri." Baekhyun inleyerek başını salladı. Bayılmadan hemen Chanyeol'a bağırdı. "Bebeklerime iyi bak. Bir zarar gelirse canına okurum!" Gözleri kapanırken sesi de yavaş yavaş kısılmıştı. Saygısızlık yaptığını biliyordu. Ama bu acı içinde yaptığı saygısızlıkları düşünecek değildi.
☁︎
"Tanrım! Bunlar çok tatlı."
Baekhyun'un bilinci yavaşça yerine gelirken ilk Luhan'ın sesini duydu. "Kız ay gibi parlıyor." Ardından Jongin'in hayranlıkla dolu olan sesini duydu.
"Boğazım çok kötü." Çıkmayan sesini yükselterek biraz duyurmaya çalıştı. Sesini duyan Kyungsoo hemen yanına geldi. "İyi misin?" Hala gözlerini açamıyordu. Bu iyi olduğunun mu anlamına geliyordu. "Kötüyüm." Kyungsoo bir bardağa doldurduğu suyu Baekhyun'u kaldırarak yavaşça içirdi. Su, kuruyan boğazının acısını dindirince de gözleri kendiliğinden açılıverdi. Birkaç kez kırpıştırarak görüşündeki bulanıklığı giderdi.
"Bir yerin ağrıyor mu?" Başını iki yana salladı. "Ağrımıyor." Hiç ağrısı yoktu. Bunu, şifacıların yaptıklarından dolayı olduğunu düşündü. "Bebeklerini görmek ister misin?" Kyungsoo'nun sorusuyla yatakta doğruldu. Ellerini uzatarak bebeklerini almak istedi.
Kyungsoo kızı alarak Baekhyun'un kucağına bıraktı. Baekhyun, hayran hayran kıza baktı. Yanakları aynı kendisininki gibi şişikti. Saçları da onun saçına benziyordu. Beyaz ve gür saçları ay gibi parlıyordu. Dudakları kıpkırmızı gözleri büyüktü. "İsmini koydunuz mu?" Luhan cevap verdi. "Erkeğin ismini koydular ama kızın ismini sana benzediği için koymadılar."
Baekhyun gülümsedi. "Soojung olsun." Bir anda aklına gelen isimi dile getirmişti. Muhtemelen Ruh Eşi'nin de isteği buydu. "Diğer bebeğin ismi ne?" Luhan kucağında olan erkek bebeği Baekhyun'a verirken, Kyungsoo Soojung'u elinden aldı. "İsmini majesteleri Jihoon verdi, Joohyuk." Baekhyun, Soojung'un aksi olan siyah saçları okşadı. Bu bebekler dünya tatlısıydı.
"Haerim nerede?" Merakına engel olamayarak sordu. Şu an delirdiğini bile düşünüyordu. "Sarayda değil. Chanyeol onu getirmedi. Ama bebeklerin doğduğunu biliyordur. Dedeleri herkese haber verdi." dedi Luhan sırıtarak.
"Hadi yeter bu kadar. Baekhyun bebekleriyle yalnız kalsın." Kyungsoo ayağa kalkarak arkadaşlarına seslendi. Henüz yeni doğum yapmış arkadaşını yormak istemiyordu. Herkes ayaklandı. "Chanyeol da birazdan gelir." Sehun'un sözlerinden sonra kapı açılarak Chanyeol girdi. Baekhyun gördüğü kişiyle göz devirdi. Sehun'un uğursuz bir ağıza sahip olduğunu düşünmeye başladı.
Herkes imparatora selam verip çıkarken sonunda yalnız kalmışlardı. "Nasıl hissediyorsun?" Chanyeol'ün sorusuyla homurdandı. "Yeni doğum yapan biri nasıl hissediyorsa."
Chanyeol küçük beşiklerdeki bebeklere yaklaştı. Yüzünü hafif bir tebessüm kaplarken yanağındaki gamzesi kendini göstermişti bile. "Bana sinirli misin?" Baekhyun cevap vermeyerek şaşkınlıkla bebeklere bakışını izliyordu. "Bebek seviyormuşsun." Hayretle söylediği sözle Chanyeol'ün kaşları çatıldı. "Onlar benim çocuklarım. Seveceğim elbette."
Baekhyun alay edercesine baktı. "Peki önceki? Daha yeni babalık kavramını benimsemiş olmalısınız?" Tekrar resmiyete dönmüştü. "Geçmişi tekrar ortaya dökmen gereksiz." Baekhyun'un da kaşları çatıldı. "Onların başına bir şey gelirse beni kimse durduramaz."
Chanyeol'ün eli yumruk oldu. "Bana, kendi çocuklarıma zarar verebileceğimi mi söylüyorsun?" Baekhyun başını salladı. "Geçmişte bazı şeyleri elinize yüzünüze bulaştırdınız. Temkinli davranmak tek çare gibi gözükse de ben de geri durmayacağım. Bize verilen her zararın hesabını tek tek alacağım."
Bu aralar şey diye düşündüm eheheh bu şekilde tarihi bir fic yazacağım. Ama merak ediyorum korede harem var mıydı çünkü harem savaşları mı yapsam? Olabilir olmayadabilir düşünmem lazım ehehejejej
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Benefits Of Being A Nerd
FantasyNOT: Kapaktaki kahverengi saçın hiçbir şekilde konuyla ilgisi yoktur. Kahverengi saçın nedeni; benim başka fotoğraf bulamamış olmamdır. Saygılar... 1. Not: Beyaz saç yapabilirdim ama üşendim. 2. Not: Kahverengi saçın alakası varmış. Baekhyun'un diğe...