:')
Baekhyun somurtarak Chanyeol'ün verdiği zırhı giymeye başladı. Kendisi çadırda olacağı için savaşın ortasında olmayacaktı. Chanyeol'ün abarttığını düşünüyordu. Hem bu zırhla rahat hareket edemezdi.
Aklına gelen fikirle zırhı hızla kenara attı ve üstüne uzun pelerini geçirdi. Bu sayede Chanyeol zırhı giymediğini fark edemezdi.
Tamamen hazırlanınca odasından çıkarak kapısının önünde bekleyen Tao'nun yanına ilerledi. "Sonunda!" Baekhyun neşeyle gülümsedi ve yürümeye başladı.
Bahçeye ulaştıklarında Chanyeol, Sehun ve yanındaki birkaç asker onları bekliyordu. Chanyeol zırhını kuşanmış siyah atının yanında dik bir duruş sergiliyordu. "Daha fazla oyalanmayalım. Benimle gel." dedi Chanyeol Baekhyun'a bakarak. Baekhyun seri adımlara Chanyeol'e ulaştı. Atına bindikten sonra elini Baekhyun'a uzattı. Baekhyun ele tutunarak ata yükseldi ve Chanyeol'ün önüne oturdu.
Chanyeol'ün eli bir şey ararmışçasına Baekhyun'un göğsünde dolaşırken Baekhyun fark edilmenin verdiği mahcubiyet ile başını eğmişti bile. "Zırh nerede?" Baekhyun cevap veremeyince Chanyeol iç çekti. Bebekleri bile daha çok ona itaat ediyordu.
"Artık yorulduğum için bir şey demiyorum." Baekhyun hızla hazırladığı bahanesini söyledi. "Zaten çadır-" Fakat sözü Chanyeol tarafından kesildi. "Tamam Baekhyun." Dizgini hızla aşağı doğru indirerek atın hareket etmesini sağladı. Ülkesinin bir hainden kurtulması gerekiyordu.
☁︎
"Askerleri kulelerin etrafına sardınız mı?"
Chanyeol, Baekhyun'a dikkat etmesini söyledikten sonra hızla Jongin ve Seohoon'un askerlere öncülük ettiği çadıra gelmişti. "Evet majesteleri. Okları atacak kişileri de surları halletmesi için dağa dizdik. Askerlerin hareket etmeleri için emriniz gerekiyor."
Chanyeol başını salladı. Birlikte çadırdan çıkarlarken gözü diğer şifacılar ile konuşan Baekhyun'a takılmıştı. "Umarım güvende olursun." Bakışları ardından Jongin ile kesişti. "Askerler atlarınıza binin. Gitme vakti gelmiştir.!"
Ormana ulaştıklarında havaya doğru bir ateş püskürttü Chanyeol. İşareti alan askerler oklarını surlara atarlarken bazı askerler kulelerdeki hainleri hallediyorlardı. Kulelerdeki askerler etkisiz hale gelirken, dağa dizilmiş olanlar iki yüze yakın askeri öldürmüşlerdi.
Öte taraftan savaşın başladığını duyan Jiho askerlerine toplanması için emir veriyordu. Beklediği an gelmişti ve kaçmaya niyeti yoktu. İmparatorluğun askerleri kalenin kapısına dayanmış kırmaya çalışıyorlardı.
Jiho'nun emriyle açılan kapılar ile birlikte savaş fiilen başlamış oldu. Kılıçların birbirine çarpma sesleri yükselirken Chanyeol Jiho'yu göremedi. Etkisiz hale getirdiği hainin yakasından tutarak kaldırdı. "Jiho nerede?" Hainin cevap vermeyerek gülüşü daha da çıldırttı onu.
Hainin yakaları yavaşça tutuşmaya başlarken korktu ve yalvarmaya başladı. "Tamam tamam! Söyleyeceğim." Nefes almaya çalıştı. "Ruh Eşi... Onu, onu öldürecekler." Chanyeol'ün gözleri yanmaya başlarken hızla yere attı haini. Hainin kıyafetleri ateşle tutuşurken Chanyeol yanına aldığı askerler ile hızla atlarını ormanın çıkışına sürmeye başladılar.
Her şeyden bir haber olan Baekhyun gelen yaralı askerleri iyileştirmeye çalışıyordu. Biraz yorulduğu söylenebilirdi ama sarayda öylece oturmak içine sinmezdi.
Başka bir askeri iyileştirirken bir şifacının bağırmaya başlamasıyla irkildi. "Hainler buraya geliyor! Bizi öldürmeye geliyorlar!" Ve işte o an ortalık karışmaya başladı. Şifacılar bir oradan bir buraya koşuştururlarken Baekhyun ve Tao kenara çekildiler. "Ne oluyor böyle?"
Tao açıkladı. "Jiho, senin için geliyor. Seni korumamız gerek." Baekhyun derin nefes aldı. "Önce şu şifacıları koruyalım. Ne yapabilirsin?" Tao düşündü. "Kalkan." Tao eğilerek elini toprağa bastırdı ve birkaç söz fısıldadı. Etraflarını saydam bir kırmızılık sararken şifacılar kaçışmayı durdurmuş şaşkınlıkla kırmızı kalkana bakıyorlardı.
"Herkes sakinleşsin. Yakında imparatorumuz gelecek ve bizi kurtaracak. Şimdi çadıra geçin ve imparatorumuzu bekleyin!" Şifacılar Baekhyun'un dediklerini yaparlarken Baekhyun gözlerini ormana çevirdi. Birkaç at nalı sesi duymuştu ki görünen küçük karartı hızla büyümüştü. Baekhyun dudak büzdü. Başından bela eksik olmuyordu.
Onlara yaklaşan Jiho kalkanın birkaç metre ötesinde durdu. "Görüşmeyeli uzun zaman oldu!" Baekhyun güldü. "Yokluğun hiç belli olmadı. Beni son görüşün olduğuna emin olabilirsin."
Jiho iğrenç sırıtışını sergiledi. "Doğru, seni bugün öldüreceğim." Baekhyun tekrar güldü be başını sağa sola salladı. "Yanlış, seni bu toprağa gömeceğim."
"Tehlikeli sözler söylüyorsun Baekhyun. Saklandığın kalkana pek güvenme." Baekhyun gülümsedi. "Arkana aldığın hainlere de sen güvenme. Malum şu an hepsi teker teker ölüyor da!" Chanyeol son anda yetişmişti. Chanyeol'ün gelişiyle kalkanı bozan Tao da savaşa katılmıştı.
Chanyeol ile kılıç kılıca çarpışan Jiho zorlukla getirdiği büyücüye bağırdı. "Baekhyun'u öldür!" Baekhyun ne olduğunu anlamadan ona doğru gelen siyah topla korktu. Gözlerini kapatıp topun gelmesini beklerken önüne geçen beden ile korkuyla bağırdı.
Chanyeol son anda kendini Baekhyun'a siper etmişti. Baekhyun'un yerde gördüğü Chanyeol ile nefesi kesildi. Hızla eğilip onu sarsmaya başladı. "Chanyeol, Chanyeol!" O Baekhyun'u sarsarken Tao onların etrafına kalkanı sarmış ve büyücüyle savaşmaya başlamıştı.
Baekhyun'un gözleri yavaş yavaş dolmaya başlarken zihnine bir ses fısıldadı. "Elini kalbine koy." İrkilerek etrafına baktı. Fakat kılıçların birbirine çarpma sesinden başka bir şey yoktu. Gözlerini kapattı ve elini yavaşça kalbine koydu. Elinin altındaki ışık büyümeye başlarken Baekhyun, Chanyeol'ün bedeniyle birlikte havalanmaya başladı. Hainler kör edici ışığa hayranlıkla bakarken askerler çoktan onları alt etmişlerdi.
Bir anda yükselen sağır edici patlama ile ikisi de yere süzüldü. Baekhyun güçsüz düşerek bayılırken Chanyeol kendine geldi ve hızla Baekhyun'a ilerledi. "Baekhyun!" Uyanmayan Baekhyun'un alnında parlayan hilal şeklindeki ay sönmeye başladı. Chanyeol onu çadıra taşıyarak şifacılara teslim etti. "Onu iyileştirin." Hızla çadırdan ayrılarak diz çökmüş Jiho'nun yanına gitti. Yüzüne sert bir yumruk attı. "Ölmek için bana yalvaracaksın!"
☁︎
Pencereden içeriye vuran güneş ışınları ile Baekhyun'un kirpikleri titreşti. Gözlerini yavaşça açarak kristalden yapılmış odayı inceledi. Eskisi gibi değildi. Ardından başını yana çevirdi. Gördüğü beşikle yavaşça ayağa kalktı. Beşikte uyuyan bebeklerini görünce gülümsedi. Hafifçe yanaklarına öpücük kondurdu. Kapının çalmasıyla bakışlarını oraya çevirdi. "Gel." Sert sesi odanın duvarlarına çarparak yankılandı.
Tao kapıyı açtı ve gülümsedi. Diz çökerek selam verdi. "Hoş geldiniz Ruh Eşi." Baekhyun gülümsedi ve arkasında bulunan pencereye baktı. "Şimdi benim sıram. Başlamaya ne dersin?" Tao diz çökmüş bir şekilde cevap verdi. "Siz nasıl isterseniz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Benefits Of Being A Nerd
FantasyNOT: Kapaktaki kahverengi saçın hiçbir şekilde konuyla ilgisi yoktur. Kahverengi saçın nedeni; benim başka fotoğraf bulamamış olmamdır. Saygılar... 1. Not: Beyaz saç yapabilirdim ama üşendim. 2. Not: Kahverengi saçın alakası varmış. Baekhyun'un diğe...