Hyunjin, gözlerini kapatıp arkasına yaslandı. Uçak, yeni havalanmıştı ve uzun bir yolculuk yapacaktı. Dün gecenin hatta tüm uykusuz geçen gecelerinin acısını bile çıkarabilirdi, hissettiği huzurla.
Yeongjin ise Hyunjin gittikten sonra ne yapacağını bilememiş, televizyondaki bir yemek programını açmıştı. Hyunjin'in yatağında yatmaya bile çekinirken, onun hayatını nasıl yaşayacağını söyleyen iç sesini susturmak istemişti.
"Hyunjin!"
Sabah olunca Changbin, Minho'nun acil araması üzerine hızlıca Hyunjin'in evine gelmiş ve salon dışında tüm odalarda panikle onu aramıştı. Dağılmayan yatak örtüsü ve banyo zemininde gördüğü saç tutamları endişesini arttırsa da koltukta uyuyan bedeni görünce rahat bir nefes aldı. Yavaşça yaklaşıp uyanması için dürtmeye başladı.
"Günaydın. Minho, en az on kez aramış. Telefonun nerede?" Changbin, ardı ardına cümlelerini sıralarken; Yeongjin, uyku mahmurluğuyla ona baktı. Neyseki Hyunjin'in dedikleri aklındaydı.
(Seo Changbin, 25, yakın koruma, Felix'in gizli sevgilisi, biraz patavatsız, tehlike seviyesi: düşük, ayrıca kaslı, çok kaslı)
Beyni, Changbin ile ilgili alt yazı geçerken ekleme yapmayı da ihmal etmemişti. Karşısındaki bedenin geniş omuzlarına ve gömleğinin sardığı pazularından gözlerini çekip rolüne adapte oldu. "Neden aramış?"
"Bilmem. Ulaşamadığı için çok sinirliydi. Mesaj da atmış olmalı."
Yeongjin, yastığın altında kalan telefonu bulup bildirimlere baktı. Sayısız cevapsız çağrı ve mesaj vardı. Hyunjin'in yerine geçtiği ilk günde büyük bir hata yapmış gibi hissedip hızlıca ayağa kalktı. Hyunjin, bu durumda ne yapar diye düşünerek onun odasına yöneldi. "Ben, hazırlanayım o zaman."
"Ne giyeceğim diye arasam garip olur ama ya tarzı dışında giyinip şüphe uyandırırsam? Of!" Yeongjin, duştan sonra sıkıntıyla büyük giysi dolabının önünde dolaşmaya başladı. Hyunjin, her şeyi düşünüp banyo malzemeleri, iç çamaşırı ve çorap almıştı ama giysi konusunda yapacak bir şey yoktu. Ne de olsa bu dolap, ya özel üretim ya da sponsor markaların koleksiyonlarından oluşuyordu. İçinden bir şeyler alıp giymek zorundaydı.
Changbin, yarım saatin ardından hazır olan Hyunjin'i inceledi. Daha önceden üstünde ayrı ayrı gördüğü tüm kıyafetler, bugün bir bütün olarak vücut bulmuştu. Yeongjin, incelenmekten utanıp giydiği beyaz cropu kapatmak için siyah deri montun fermuarını çekti. "Gidebiliriz."
"Nereye gidiyorsun?" Yüksek bel jeaninin altına giydiği siyah botların ucuna bakarak yürüyen Yeongjin, Changbin'in sorusuyla duraksadı. Kapalı garajda, en son onu takip ediyordu. Şimdiyse Changbin, arkasında kalmıştı.
"Eğer o arabanla gitmek istiyorsan, güvenlikten anahtarını isteyeyim." Yeongjin, önünde durduğu çift kapılı siyah arabaya baktı. Hyunjin'in kaç arabası vardı? "Fark etmez." Hızlıca Changbin'in yanına ilerleyip kırmızı jeepin arka koltuğuna oturdu.
Changbin, ne zamandır yanında oturmasına alıştığı Hyunjin'e dikiz aynasından baktı. Minho, ajans adı altında olsa da geçen doğum gününde hediye ettiğinden beri açık ara favorisi bu araba olmuştu, Hyunjin'in. Ama az önce hiç görmemiş gibi önünden geçip gitmişti. Saçının rengi ve boyu dışında farklı bir değişiklik vardı ama ne olduğunu henüz çözememişti, Changbin.
"Saçın, bence çok yakışmış." Yeongjin, dalgın bir şekilde yolu izlerken; aldığı iltifata şaşırsa da bunun Hyunjin'e söylendiğini bildiği için sadece gülümsemekle yetindi. Ayrıca Minho'nun mesajını gördüğünden beri çok stresliydi. Ajansa giden yolun bitmemesini umsa da plazanın garajına girince avuç içlerinin terlediğini hissetti. Önünü kapattığı deri montunun fermuarını açıp derin bir nefes aldı. En kötü ne olabilirdi ki?

ŞİMDİ OKUDUĞUN
lostmyhead // hyunho
Fanfiction"Ben, onun teninin her bir noktasını ezbere biliyorum. Ve eminim sen, Hyunjin değilsin." The 1975 - lostmyhead