Yeongjin, duş başlığı ile tekrar savaştıktan sonra yorgun bir şekilde duştan çıktı. Evet, Hyunjin'in hayatındaki üçüncü günüydü ve hâlâ bu lüks yaşantıya alışamamıştı. "Hayır, sen duş başlığısın. Neden hem yağmur hem şelale bir de yetmezmiş gibi masaj modun var ki? Led ışığının rengini değiştirmek için kumandan da var. Cidden benden donanımlısın." Söylene söylene mutfağa gitti. Sarf ettiği efor yüzünden susamıştı.
"Bu şekilde dolaşmayayım. Minho gelirse, götüm gider. Adamın sağı solu belli değil ama göt sevdası, ortada." Telaşla, su bardağını makineye koydu. Dün, hiç evden çıkmadığı için temizliğe gelen teyzeye yardım teklifinde bulunmuş ve garip bakışlarla karşılaşmıştı. Evde, babaannesine yardım etmeye alışıktı. Burada, böyle hazıra konunca garip hissediyordu. Giyinme odasına yönelirken, kapının açılma sesini duydu. Cidden şom ağızlı olduğunu düşünüyordu.
"GÖZÜNÜ KAPAT." Bağırarak arkasına döndü. Yanılmıştı. Minho değil, Changbin gelmişti. "Ne oluyor?" Changbin, şaşırarak sordu. İlk kez böyle bir durumla karşılaşıyordu.
"Bornozlayım. Gözünü kapat."
Changbin, bir ara Hyunjin'i sürekli kontrol ettiği için onu; o kadar çok bornozla görmüştü ki. Şimdi böyle davranmasına cidden şaşırmıştı. Yine de rahatsız olmaması için hızlıca kapattı. "Tamam, kapattım ama yanıma gelmen gerekiyor. Partide giyeceğin takımı getirdim."
Yeongjin, saklandığı duvarın arkasından çıkıp kontrol etti. Cidden gözü kapalıydı. "Kenara koy. Ben, sonra alırım." Changbin, gülme isteğini zorla bastırdı. Sanki kuru temizlemeden kıyafet değil de torbacıdan uyuşturucu getirmiş gibi hissediyordu. "Kırışmaması için çok uğraştım. Gözüm kapalıyken bırakırsam tüm emeğim boşa gider. Gel de al, bakmıyorum."
Changbin'in elindeki takımı, ne kadar dikkatli bir şekilde tuttuğunu görünce; koşarak yanına gitti, Yeongjin. Amacı; bir an önce alıp odaya kaçmaktı ama hızını ayarlamayıp Changbin'e çarpmıştı. Changbin, refleksle düşmemesi için kendine çekip belinden tuttu. "İyi misin?"
Bu yakınlıkta göz göze gelince, sadece başını sallayabildi. Şu anda bornozlu bir şekilde Changbin ile sarılıyordu ve bu garipti. "Sonra görüşürüz." Changbin'in belini saran kolunu itip diğer elindeki takımı aldı. Ve, ışınlanmayı bulmuşçasına gözden kayboldu. Changbin, son beş dakikadır ne yaşandığına anlam veremese de gülümseyerek kendi dairesine yöneldi. Hyunjin, şu üç gündür hiç olmadığı kadar samimi ve sevimli geliyordu.
"İyi ki üstüne düşmedim. Ben de bu sakarlık varken, o da yaşanırdı. Bu arada tek koluyla nasıl tutabildi beni?" Yeongjin, utançla başını yastığa gömüp olanları düşündü. İki gün önce, Minho ile duvar arasında kalınca da utanmıştı ama bugünkü daha farklıydı. Derin bir nefes alıp giyinmeye başladı. Dün, sakin geçmişti ama bugün katılması gereken bir parti vardı.
Yeongjin, Jisung'un evine giden yolda en yakın arkadaşlarıyla mesajlaşmıştı. Bu yüzden eskisi kadar stresli hissetmiyordu. Gülümseyerek camdan dışarı baktı. Changbin'in az önceden beri kendisine kaçak bakışlar attığının farkında değildi. Changbin, Hyunjin'i telefonuyla ilgilenirken çok görmüştü ama hiçbir zaman bu kadar mutlu olduğuna şahit olmamıştı. Onun yüzündeki içten gülümsemeyi görünce dudakları hafifçe kıvrıldı. Eski depresif halinden oldukça uzaklaşmış gözüküyordu.
"Oha. Ben de sürekli Hyunjin'e para harcatıyorlar diye durumları kötü sanıyordum. Şu eve bak." Yeongjin, içinden hayret ederek; bahçeye girdi. Tüm hazırlıklar, tamamlanmış; konuklar, havuz başındaki yerini almıştı. Yeongjin, Jisung'un da Hyunjin ile beraber Minho'nun babasının özel okulunda okuduğunu bilmediğinden; önünde durduğu iki katlı evi, şaşkınlıkla inceledi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
lostmyhead // hyunho
Fanfiction"Ben, onun teninin her bir noktasını ezbere biliyorum. Ve eminim sen, Hyunjin değilsin." The 1975 - lostmyhead