"Bence hepimizin toplu günah çıkarma vakti geldi."
Yaklaşık altı ay önce Milano Moda Haftasına katıldıktan sonra Santa Maria delle Grazie Kilisesine gitmişti, Hyunjin. Neredeyse herkesin, doğru ya da yanlış bir şekilde hikayesine hakim olduğu Son Akşam Yemeği tablosunu yerinde görmüştü.
Şimdi, yuvarlak bahçe masasının etrafında oturan misafirleriyle beraberken o tabloyu anımsadı. Chanların evindeki yemek masasına oturduğunda böyle hissetmemişti. Çünkü o zaman, olaylarda geri planda kalıyor gibi gözükse de her şeyi bilinçli bir şekilde yapan Jisung yoktu. Toplu günah çıkarma fikrini ortaya attıktan sonra tam sağında oturan Jisung. Bir zamanlar yüzüne gülerek canını yakan Jisung.
Masadaki oturma düzeni, iki takıntılı insanın planlamasına göre olmuştu. Felix; ne kadar kızgın olsa da Chan'ı, Minho'nun yanına oturtmamak için ikisinin arasına geçmişti. Aynı şekilde Chan da yeni öğrendiği platonik Jisung'a aynısını yapmak için gönlünü almaya çalıştığı eski sevgilisi ile onun tam ortasına oturmuştu.
Minho ya da Hyunjin için sıkıntı yoktu. Yan yanalardı ve geçmişin aksine Hyunjin'in karşı kısmında oturan Chan, sorun teşkil etmiyordu. Ne sevgilisinin, en yakın arkadaşı olsa da ona aşık olduğunu bilen Hyunjin için ne de sevgilisiyle en yakın arkadaşının öpüştüğünü sanan Minho için. Tek sıkıntıları; gülüşerek yaptıkları kahvelerinin yarım kalmasıydı. "Konuşacak bir şeyimiz yok. Kendi aranızda halledemediniz mi?"
"Ortaya bir yalan atıp sonra geri çekilemezsin, Hyunjin. Her yaptığına sessiz kaldım da sınırını aşma."
Felix, yırtıcı tırnaklarını erkenden çıkaran ilk kişi oldu. Canı sıkkındı. Jisung, onun kardeşiydi. Öz kardeşinin, kendisine aşık olması kadar imkansız bir durumdu. Üstelik sürekli tartışan Chan ve Jisung, sinirlerini daha da çok bozmuştu. "Sana, yarın ajansımda konuşalım demiştim. Davetsiz bir şekilde evime gelerek sınırı, siz aştınız."
"Senin keyfini bekleyecek değildik." Hyunjin, yüzüne telefonu kapatınca kapının önüne çıkıp hâlâ didişen Chan ve Jisung'u kolundan tuttuğu gibi buraya getirmişti; Felix. "Chan'a yalan yanlış şeyler söylemişsin. Doğrusunu söyle. Jisung'a iftira attığını söyle." Ses tonu şimdiden yüksekti. Masadan kalkarken, yine en yorgun o olacaktı. Bunu anlamıştı, Hyunjin.
"Ben, kimseye Jisung'un adını vermedim. Chan'a sor bakalım. Neden aşığının, Jisung olduğunu düşünmüş?"
"Oyun oynama." Felix'in aksine Chan, ağzının içinden konuşmuştu. Hyunjin'in, sinsi bir yılan gibi önce ısırıp sonra geri çekilmesine izin vermeyecekti. "Çeneni kırmadan tavrını düzelt. Yoksa elimde kalacaksın." Yavaş yavaş herkes, sinirini kusmaya başlamıştı. Dayanamayan üçüncü kişi de Minho olmuştu.
Kendisinden hoşlanan insanlara karşı nazik biriydi. Onlar, güvenli alanını işgal etmediği sürece güzel bir dille reddederek kalplerini kırmazdı. Chan'a karşı ise aynı terbiyeyi takınamıyordu. Ya yeni öğrendiğinden ya da hâlâ inanamasından dolayı onun, bir zamanlar kendisine aşık olduğu detayını görmezden geliyordu; Minho.
"Ego savaşınız bitti mi?" Sessizliğini bozarak masadakilerin üstünde bıkkınca göz gezdirdi, Jisung. Üzgündü. Neden üzgün olduğunu da bilmiyordu. Felix'i kaybetmekten mi korkuyordu? Yoksa yıllardır bastırıp üstüne "en yakın arkadaşlar" sıfatını örttüğü hislerini kabul etmekten mi korkuyordu? Cevabını bilmiyordu. Sadece üzgündü.
Felix ve Chan sinirli, Minho korumacı, Hyunjin rahatken; kendisi üzgündü. Buraya gelirken itiraz etmemişti. Şimdi diğerleri, o yokmuş gibi onun hakkında konuşurken de sesini çıkarmamıştı. Bekliyordu. "Benden intikamını almış mı oldun? Bitti mi Hyunjin?"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
lostmyhead // hyunho
Fanfiction"Ben, onun teninin her bir noktasını ezbere biliyorum. Ve eminim sen, Hyunjin değilsin." The 1975 - lostmyhead