Hyunjin'in ajanstan resmi olarak ayrılmasının ardından birçok şey değişse de Minho, hâlâ o kırmızı koltuktaydı. Günlerdir ruh gibi geziyordu. Eskiden gelmek için can attığı ajansına girince koridordaki hareketlilik dikkatini çekti. Hyunjin'in fotoğraflarını söküyorlardı. "O fotoğrafları ne yapacaksınız?"
İlk kez patronunun kendisiyle iletişime geçmesiyle heyecanlanan genç, hızlıca elindeki çerçeveleri bir kenara bıraktı. "Geri dönüşüme atacağız." Minho, haberinin olmadığı bu gelişmeye sinirlendi. "Hepsini, Hyunjin'in odasına koyacaksınız. Bu emri kimden aldıysan, onu da yanıma gönder."
"Kimseyi kovmuyorsun, Minho." Seulgi, kapıyı hışımla açıp odaya girdi. Zaten ortalık yeterince karışık değilmiş gibi bir de Minho, herkesin ortasında çalışanlardan birini kovmuştu. "Kaç gündür basın peşimizde. Hisse değerlerimiz hiç olmadığı kadar dibi gördü. Fransız Moda Evi'nin sahibi de Hyunjin hayranı olduğu için yatırımını çekti. Lütfen daha fazla sorun çıkarma."
"Batarsak batalım. Umrumda değil. Kimse, onun fotoğraflarını atamaz."
"Öyle mi? Stajyerler de dahil olmak üzere kaç çalışanın var biliyor musun? Ya da her gün kaç genç, hayallerini gerçekleştirmek için görüşmeye geliyor? Kusura bakma ama bu ajans, Hyunjin'den ibaret değildi. Evet, onun gidişi hem maddi hem de manevi olarak herkesi etkiledi ama toparlanmak zorundayız. O, yoluna devam ediyor. Yarın anlaştığı yeni ajansı duyuracakmış."
Minho, son duyduğu cümleden sonra masasındaki her şeyi elinin tersiyle itti. "Geri dönecek. Benden intikam alması bitince geri dönecek. O, olmadan hiçbir şeyin anlamı yok. Geri dönmek zorunda."
Seulgi, masanın yanına gelip çekmeceleri karıştırdı. En uçta kalan kutudan bir hap çıkarıp suyla beraber Minho'nun önüne bıraktı. "Bugün için psikiyatri uzmanıyla görüşme ayarlıyorum. Tekrar kendine zarar vermene izin vermeyeceğim."
***
"Neden içmiyorsun? Bu, en sevdiğin kahve değil mi?"
Jisung, önündeki venti boy soğuk kahveye baktı. Hyunjin, cidden en sevdiği kahveyi almıştı. "Artık kahveyle aram yok. Teşekkür ederim." Başını kaldırmadan kısık sesle cevapladı. Felix'in anlattıklarından sonra Hyunjin'in yüzüne bakmaya utanıyordu. "Seninle konuşmaya geldim, Jisung. Arkandaki duvarı izlemeye değil. Kaldır başını."
"Neden bana iyi davranıyorsun?" Jisung, Hyunjin'in ne düşündüğü belli olmayan yüzüne bakıp hemen bakışlarını kaçırdı. "Sana iyi davrandığımı düşündüren şey ne? Gidecek olduğum ajansa seni de götürecek olmam mı?"
"Chan'ın ebeveynleri boşanıyormuş. Felix, işten çıktı ve biraz depresyonda. Minho da ajansta sürekli sorun çıkarıyormuş. Onları bu hale getirmişken beni hâlâ yanında tutuyor olmanı anlamadım."
Hyunjin, elindeki kahve kupasını bırakıp gülümsedi. Sonunda Jisung'un dedikodulardan anında haberdar olması işine yaramıştı. "Herkese, bana nasıl yaklaştıysa öyle yaklaştım. Ayrıcalıklı değilsin, Jisung. İstediğin gibi sürekli yanımda olacaksın. Kurtulmak istesen bile."
Chan yüzünden haksız yere yalnız kalmıştı, Hyunjin. Felix de bir kere bile dinleyip yanında olmaya çalışmamış aksine yalnızlığa daha çok itmişti. Minho ise sözleri ve davranışlarıyla o kadar değersiz hissettirmişti ki. Üçü için de üzülmüyordu. "Biliyor musun? Ben, en çok sana kızgınım. O üçü de psikolojik olarak sağlıklı değildi ama sen bile isteye yaptın, her şeyi."
"Nasıl?" Korkuyla ezmeye alışık olduğu arkadaşına baktı, Jisung. Chan ve Minho, mezun olduktan sonra iki sene boyunca Hyunjin'in yüzüne hiç bakmamışlardı. Dört yıl önce Felix gelip bir planı olduğunu söylemişti. Ve ona ayak uydurmuştu. Böylece Hyunjin'in hayatına tekrar girip eskisi gibi olmaya çalışmışlardı. Hyunjin de bunu, artık ünlü birisi olmasına yormuştu. Gerçek yüzlerini anında görememişti.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
lostmyhead // hyunho
Fanfiction"Ben, onun teninin her bir noktasını ezbere biliyorum. Ve eminim sen, Hyunjin değilsin." The 1975 - lostmyhead