"Nefret ediyorum senden."
Hyunjin, kapı zili tekrar çalınca kuzenine söylenerek yataktan kalktı. Zaten Minho ile rüya gibi olmasının yanı sıra yorucu bir gün geçirmişti. Bir de Eric, iki üç gecedir geç gelmeye alışmıştı. Sabah, ona derdinin ne olduğunu sormayı aklına not ederek söylenmeye devam etti. Kapıyı açınca karşısında gördüğü o değildi.
"Uyuyordun değil mi?" Minho, Hyunjin'in hafif şiş yüzüne ve dağınık saçına baktı. Aslında saat, geç değildi ama Hyunjin'in tüm gün yorulduğu belliydi. Hyunjin, gözlerini ovuşturarak başını salladı. Minho, kendisinin aksine yastığa başını dahi koymamış gibi duruyordu. "Bir şey mi oldu? İyi misin?"
"Özledim."
Kırmızı, siyah ve beyaz tonlarının hakim olduğu kareli pijama takımının içinde fazlasıyla sevimli gözüken Hyunjin; duyduğu itirafla gülümsedi. Daha birkaç saat önce beraberlerdi. Minho, ne ara kapıya gelecek kadar çok özlemiş ve duramamıştı?
"İçeri geçsene. Hava soğuk."
"Üşüdün mü?" Minho, içeri girince kollarını önünde kavuşturan sevgilisine sarıldı. Onu, sıcak yatağından kaldırdığı için üzülmüştü. "Üşümedim ama yine de sarılmaya devam et." Hyunjin, başını Minho'nun boynuna gömüp gözlerini kapattı. Burada, bu şekilde uyuyabilirdi. "Uykun açılmadan uyu, hadi. Görmek için gelmiştim. Gidebilirim."
Hyunjin, ayağıyla kapıyı itip kapattı. Bu, gitme demekti. Minho'yu bileğinden tutarak odasına çıkardı. "Ben, daha üstümü değiştirmemiştim." Minho, Hyunjin yatağına doğru ilerleyince kendi üstüne baktı. Giydiği pantolon ve kazak hâlâ üstündeydi. Hyunjin de onun üstünü inceledikten sonra gülümseyerek kendininkiyle aynı model bir pijama takımı verdi. "Bunu çok sevdiğim için iki tane vardı da."
Minho, kazağını çıkarıp katlarken yatağına geçen Hyunjin'in bakışlarını üstünde hissetti. "Geldim." Üstünde gezinen bakışlara gülümseyerek giyinmişti. "Hoşgeldin." Hyunjin, evli gibi aynı pijama takımını giydikleri Minho'ya doğru yaklaştı. Yüzleri birbirine dönük bir şekilde yan yatıyorlardı. "Seni bulduğum için hoş bulmama imkanım yok."
Gözlerini, sevdiğinin gözlerinden ayırmayarak konuşan Minho; onun utanmasına sebep oldu. Burnunu, burnuna sürtüp geri çekildi. İkisi de sürekli bir şeylerden utanıyordu ve bu hem garip hem de fazlasıyla komikti. Sanki birbirlerini yeni keşfediyormuş gibi hissediyorlardı. "Yarın pek müsait olamayacağım. Gelip seni görmek istemiştim." Hyunjin'in uykusunun kaçtığını anlayınca konu açtı, Minho.
"Önemli bir şey mi? Yani iyi misin?"
"İyiyim iyiyim. Bir arkadaşım gelecek de." Hyunjin, o arkadaşın kim ve neden tüm gün meşgul olmasına sebep olacağını sormak istese de sessiz kaldı. İlk günden kıskanç gibi gözükmek istemiyordu. "Anladım. İyi yapmışsın. Yani şimdi gelerek." Minho yüzüne düşen perçemini, kulağının arkasına sıkıştırırken gülümsedi. "Çekimler bitti mi? Sen ne yapacaksın?"
"Bitti ama yeni bir çekime başlayacağım." Hyunjin, devam edecekken yanında yatan kişinin ülkenin en büyük ve de en ünlü ajansının sahibi olduğunu hatırlayıp sustu. Aralarında ne olursa olsun iş hayatını, duygusal ilişkisine karıştırmayacaktı. Daha önce yaptığı hataları, tekrar yapmaya hiç niyeti yoktu. "Bu suskunluğunun anlamı, zamanı geldiğinde öğrenirsin demek mi?"
Hyunjin, Minho'nun gülerek kurduğu cümle ile rahatladı. Minho, kararlarına saygı duyduğunu ve de destek olacağını belli ediyordu. "Aynen öyle. Zaten bu çekimler de bitince Tiffany çekimleri başlıyor. Ondan haberin vardır." Minho, başını sallayarak onayladı. O anlaşmayı, kendisi imzaladığı için yaşanacak tüm gelişmelerden haberdardı. Hyunjin'in, çekim için Amerika'ya gidecek olmasından da aynı şekilde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
lostmyhead // hyunho
Fanfiction"Ben, onun teninin her bir noktasını ezbere biliyorum. Ve eminim sen, Hyunjin değilsin." The 1975 - lostmyhead