Hyunjin; siyah gömleğinin üstüne uzun, siyah trençkotunu da giyip beğeniyle yansımasını süzdü. Sonunda beklediği gün gelmişti. Bugüne enerji toplamak için iki haftadır doğru düzgün yataktan bile çıkmamıştı. Kapıyı kapatıp arabada bekleyen Minho'nun yanına oturdu. Üstündeki siyah blazer ceketin içinde gömlek olmadığı belliydi.
"Kendini hazır hissettiğine emin misin?" Bugün onuncu kez aynı soruyu duyan Hyunjin, cevap vermeyip navigasyonla ilgilenmeye devam etti. "Önce girdiğim adresteki çiçek salonuna gidip hazırlattırdığım aranjmanı alalım." Minho, cevabını alınca bir şey demeden yola çıktı. "Ne konuştunuz Chan ile? Yani neden sana, tüm yaptıklarını anlattı?"
Minho, o günü hatırlayınca direksiyonu tutuşu sertleşti. Chan, karşısına geçip rahatça her şeyi anlatmıştı. Gerçekten hiç utanması yoktu. "Biz sevgili olduktan sonra bilerek Felix'e yaklaştığını, Jisung'un tiyatro rolünü sana verdirdiğini, seni sürekli doldurmaya çalıştığını..." Camı açıp derin bir nefes aldıktan sonra devam etti. "Ve mezuniyet günü, Felix ile benim geldiğimi anlayınca yanlış anlamamızı sağladığını." Hyunjin duyduklarına başını salladı. "Neden anlattı diye sormama cevap vermedin."
"Çünkü bana açıldığı halde onu görmezden gelip seninle sevgili olduğumu düşünüyor. Onun hislerini bilmediğimi söylediğimde sinirlenip anlattı. Sonra biraz dalaştık işte." Bu sefer başını sallayarak geçemedi, Hyunjin. Ne yani Minho, Chan'ın hislerini bildiği halde boşuna mı kendisini suçlamıştı? "Gerçekten biliyor muydun? Sana aşık olduğunu?"
"Eğer bilseydim hem sana zarar vermesine izin vermezdim hem de ilişkimizi bitirmezdim. Bırak bilmeyi, şüphelenmedim bile hiçbir zaman. O, yaptıklarını haklı çıkarmak için bana açıldığını iddia ediyor." Minho, tekrardan hafızasını yokladı. Chan, karşısına gelip de hislerini açmamıştı. Buna emindi. Zaten açmış olsaydı, her şey farklı olurdu. Ondan uzaklaşır ve ilişkisini bu kadar göz önünde yaşamazdı. Minho, kardeşi gibi gördüğü birini bile bile üzmek istemezdi.
Yolun geri kalanında ikisi de sessizleşti. Bir ara Minho inip Hyunjin'in hazırlattırdığı büyük çiçek kutusunu aldı. Hyunjin'i biraz olsun tanıyorsa bu kutunun altından bir iş çıkacaktı. Chan'ın ailesinin malikaneyi andıran evine giden özel yola sapınca merak ettiği bir diğer soruyu sordu, Hyunjin. "Chan ve Felix'in burada olacağını nereden biliyordun?"
Minho, kapıdaki güvenliğe ismini verip ona döndü. "Seulgi'nin her yerde eli, kolu ve kulağı olduğunu unutuyorsun. Chan'ın annesinin sekreterinden öğrenmiş. Kesin bilgi yani." Güvenlik, evdekilerle iletişime geçip otomatik kapıyı açtı. İçeriye giriş biletini kapmışlardı. Eğlence yeni başlıyordu.
Tam yemek salonuna geçmeye hazırlanan dörtlü, davetsiz misafirlerin ismini duyunca şaşırsa da Chan'ın annesi; konuklarını gülümseyerek karşıladı. Minho, Hyunjin'in beline sardığı kolunu çekmeden Chan'ın annesinin sarılmasına karşılık verdi. Bu aileden samimiyetine inandığı tek kişiydi. "Hemen sizi tanıştırayım. Daeun teyze, Chan'ın annesi. Hyunjin, ajansımızın en önemli mankeni ve benim aşık olduğum insan."
Felix, Minho'nun; Hyunjin'i tanıştırma şekline gülmeden edemedi. Aşık olduğu insan, birkaç hafta önce korumasıyla sarmaş dolaş bir şekildeydi. Minho, gerçekten de hiç akıllanmıyordu. Chan, sevgilisinin kulağına eğildi. "Duyacağın hiçbir şeye inanma. Bizi, birbirimize düşürmek için geldiler." Felix, başını sallayıp onun yanağını öptü. "İyi o zaman biz, onların tadını kaçırırız."
Hyunjin, yaşını hiç göstermeyen bakımlı kadınla el sıkıştıktan sonra kucağındaki siyah çiçek kutusunu uzattı. Beyaz ve sarı krizantemden oluşan göz alıcı bir aranjmandı. Çiçeklere büyük ilgi duyan Daeun, şaşırmadan edemedi. Daha önce hiçbir misafiri, cenazelerde kullanılan bir çiçek getirmemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
lostmyhead // hyunho
Fanfiction"Ben, onun teninin her bir noktasını ezbere biliyorum. Ve eminim sen, Hyunjin değilsin." The 1975 - lostmyhead