take my breath

5.1K 526 502
                                    

"Eğer gelmezsen, annem üzülür."

Minho, dönüş yolunda o kadar mutluydu ki nasıl geçtiğini anlamamıştı. Hyunjin ile el ele olmasa da kolları birbirine değerek yürümüşlerdi. Bu bile yeterdi. Şimdi o, kendi evine yönelirken durdurdu. Beraber çorba içeceklerdi. Hyunjin, bileğini hafifçe tutan Minho'nun ardından yürüdü. Bu evde, ikinci kez yemek yiyecekti.

"Ben de sizi bekliyordum. Gelin hadi." Minho'nun kibar yüz hatlarına sahip annesi, gülümseyerek onların önüne kaseleri koydu. Oğlunun yüzüne gelen renk hoşuna gitmişti. Bunun sebebinin Hyunjin olduğunu iyi biliyordu. "Yürüyüş mü yaptınız?"

Çorbayla meşgul olan ikili, aynı anda başını salladı. Şu anda konuşamayacak kadar lezzetli bir yemekle meşgullerdi. "Bu, dünyanın en lezzetli çorbası. Ellerinize sağlık." Hyunjin, elindeki kaşığı kenara bırakıp gülümsedi. Tıpkı çorba gibi şu anda olduğu ortam da sıcaktı. İyi hissediyordu. "Ben de aynı tarifi yaptım ama bu yorumları almadım. Kıskandım."

"Seninki de güzeldi ama bu, çok farklı." Minho, kendisine açıklama yapan Hyunjin'i daha rahat izleyebilmek için sol dirseğini masaya koyup güç aldı. Hayranlığı, bakışlarından okunuyordu. "Ne zaman isterseniz yapıp getiririm." Orta yaşlı kadın da gülümseyerek ayaklandı. "Benim halletmem gereken küçük bir işim var. Sen biraz daha kalacak mısın Hyunjin?"

"Siz işinizi halledebilirsiniz. Ben, Minho ile ilgilenirim." Minho, Hyunjin'i izlemeye o kadar dalmıştı ki kendisi hakkında konuşulduğunu anlamadı. "O zaman size iyi eğlenceler. Birkaç saate dönerim."

"Annem bir yere mi gitti?" Dış kapının sesiyle irkilen Minho, etrafta göz gezdirdi. Birkaç dakikalığına dünyadan soyutlanmış gibiydi. "Evet. Seni, bana emanet etti." Hyunjin, Minho'ya yaklaşıp dudağını alnına değdirdi. Bu ani hareketi zaten şaşkın olan Minho'nun daha da şaşırmasına sebep oldu.

"Ateşin var mı diye baktım da. İyi, yokmuş." Minho, sanki birbirlerinin vücutlarını ezbere bilmiyormuş gibi bu küçük temasla heyecanlandı. Kalp atışları hızlanmıştı. "Başımda durmana gerek yok. Yani iyiyim. İşin falan vardır. Sana hiç engel olmayayım." Minho, heyecanını bastırmaya çalışarak Hyunjin'e baktı. Gitmesini istemiyordu ama onun da bir hayatı vardı.

"Bugün pazar. İşim yok. Ayrıca neden kızardın ki?" Emin olamayarak tekrar dudağını Minho'nun alnına koydu, Hyunjin. Garip bir şekilde az önceye göre sıcaktı. "Bir anda vücut ısının yükselmesi normal değil. Duşa mı girsen acaba?" Endişe ederek elinin tersiyle boynuna dokundu. Minho, bu temaslarla oturduğu sandalyede iyice küçülmüştü.

"Dokunma. Sen dokununca öyle oluyor. İyiyim." Boynundaki eli yavaşça tutarak ayağa kalktı. Gerçekten şu an olanları anlayamıyordu. Koşarak alt kattaki lavaboya girdi. Rezil olmuştu. Sırtını, kapıya yaslayıp aynaya baktı. Yüzü yanıyordu. Gerçekten de yanıyordu.

"Beş dakika oldu. Çıkacak mısın?" Hyunjin, az önce yaşananları garipseyerek kapıyı tıklattı. Biraz olsun toparlanabilen Minho, yüzünü yıkayıp kapıyı açtı. Hyunjin, elini beline koymuş kendisine bakıyordu. "Beni korkuttun. Neden ses vermiyorsun?"

"Boşverelim bu konuyu. Hadi, evimizi gezdireyim."

"Yani evlerimiz tamamen aynı diye öyle dedim." Minho, söylediği cümlenin anında farkına varıp düzeltmeye çalıştı. Hyunjin daha yeni affetmişken, geleceğe yönelik büyük planlar yapıyormuş gibi gözükmek istemiyordu. "Neden bu kadar panik halindesin?"

"Yanlış bir şey yapıp şans verdiğine pişman etmek istemiyorum." Minho, merdivenlerden çıkarken derin bir nefes alıp arkasından gelen Hyunjin'e döndü. "Ve o şansı kaybetmek de istemiyorum." Hyunjin, onun normal rengine dönen yakışıklı yüzünü inceleyip gülümsedi. "Seni ne kadar çok sevdiğimin farkında değilsin."

lostmyhead // hyunhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin