"Teslimat koduna bakıyorum. Bir dakika."
Felix, gelen mesajlar arasından kodu bulmak için büyük çaba sarf ederken; açtığı kapının önünde kimin beklediğinden bihaberdi. Sonunda kodu bulunca başını kaldırıp günlerdir beklediği kargosunu getiren kargocuya gülümseyerek bakmak istedi ama gülüşü, yüzünde solmuştu. Hiç tanımadığı bir kargocunun gelmesini yıllardır aşık olduğu Chan'ın gelmesine kesinlikle tercih ederdi.
"Kapatma. Konuşmamız lazım." Chan, genelde açılmayan kapının yüzüne çarpılacağını anlayınca elini araya koydu. Bugün, anlayamadığı bir şekilde herkes çok güçlüydü. Hyunjin'in tokatından sonra yanağı şişmişti. Şimdi de kapıya sıkıştığı için kızaran elini acıyla çekti. Felix, Hyunjin'in aksine verdiği fiziksel zarardan memnun kalmamıştı. Endişeyle Chan'ın elini tuttu. "Buz vereyim. Bekle."
Chan'a kapıda beklemesini belirtse de mutfağa kadar peşinden gelmesine bir şey demedi. Buz kalıbını bir havluya sararak elini tuttu. Ona ne kadar kızgın olsa da ellerini tutmayı özlemişti. Daha doğrusu Chan'ın güçlü elleriyle kendisini sarmasını özlemişti. "Elim önemli değil. Seninle konuşmam lazım, Felix. Lütfen."
"Konuşmak istemiyorum. Tekrar tekrar karşıma çıkma. Bırak hayatıma devam edeyim." Felix, dolan gözlerini saklamak için başını biraz daha eğdi. O akşam yemeğinden sonraki gibi canı yanmıyordu. Jisung, ne yapıp edip kafasını dağıtabilmesi için bir yol buluyordu. Gerçekten de alışmaya başlamıştı. Chan olmadan da yaşayabiliyordu. Ne kadar eksik hissetse de.
"Biz, hayatımıza birbirimiz olmadan devam edemeyiz. Bunu, en az benim kadar iyi biliyorsun. Güzelim." Chan, sağlam eliyle Felix'in çenesini hafifçe tutup gözlerini birleştirdi. Hayatı yolunda olmasa da düşünmek için çok zamanı olmuştu. Minho'ya ve Felix'e olan hisleri, birbirinden çok farklıydı. Felix'i gerçekten de seviyordu. Onsuz yarım hissedecek kadar çok.
Minho ise çocukluk arkadaşıydı. Birbirlerinin hayatlarında her zaman en çok kendileri olmuştu. Onu, koruyup kollamaya alışmıştı. Ve bunun, yıllarca süreceğini sanmıştı. Denizaşırı bir ülkeden gelen yabancının, Minho'yu elinden almasını kendisine yedirememişti. Hepsi buydu. Minho'yu kaybetmek, Chan için çocukluğunu kaybetmek gibiydi.
Felix'i kaybedince hayatının herhangi bir zaman dilimini değil, direkt hayatını kaybetmişti. Durum, Chan için tam olarak böyleydi.
"Biliyorum. Efendiler, köleleri daha da doğrusu enayileri olmadan bir şey yapamazlar." Felix, çenesindeki eli itip tekrardan havluya odaklandı. Desenler, Chan'ın aşık olduğu yüzünden daha ilgi çekici değildi. Sadece ona baktıkça sarılmak istiyordu. Sıcaklığını hissetmek. Kokusunu tekrar içine çekmek. "Sensiz bir şey yapamadığım doğru. Ama dört yıl önce hislerine karşılık vermek istediğimi söylediğim günden beri bir kere bile sana kullanma amaçlı yaklaşmadım."
"Neden dört yıl önce? Ben, arkandan okuduğun üniversiteye geldim. Mezun olana kadar benimle ilgilenmedin. Sonra neden?" Felix, tuttuğu havluyu tezgahın üstüne atıp başını kaldırdı. "Çünkü dört yıl önce Minho döndü. Döner dönmez de Hyunjin'e koşup ona ajans açtı. Sen de bana gelip beni kullanmaya başladın."
"Minho'nun olmadığı dört yıl boyunca ona olan hislerimi aştım. Sonra da gelip beni gerçekten seven ve yanımda olan biriyle mutlu olmak istedim. Evet, Minho'dan da Hyunjin'den de intikam almak istiyordum ama bu onları kıskandığım için değildi. Sinir olduğum içindi." Chan, kendisini açıklamaya çalışsa da Felix'in antitezi hazırdı. "Neden sinir oluyordun? Onların yan yana olması neden sinir ediyordu?"
"Cevap veremezsin, Chan. Minho, bugün sana gelip şans verse havalara uçarsın. Platonikliği çok iyi biliyorum. Bana bildiğim yerden bahane üretme." Birazdan sesli bir şekilde dile getirecekleri canını yakacak olsa da devam etti, Felix. "Sen, Minho'ya aşıktın ama karşılık alamadın. Ben de sana aşıktım ve seninle aynı durumdaydım. Hepsi bu."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
lostmyhead // hyunho
Fanfiction"Ben, onun teninin her bir noktasını ezbere biliyorum. Ve eminim sen, Hyunjin değilsin." The 1975 - lostmyhead