8 Yıl Sonra
"Altı yaşındaysanız ve babanızın bir ikizi varsa, gerçekten şanslısınızdır."
Küçük elleriyle tutmaya çalıştığı hamburgerden bir ısırık alırken gülümsedi, Minji. Yine ne yapıp edip veli çağırma işkencesinden kurtulmuştu. Yeongjin amcası ile iş birliği yapmayı seviyordu. "Ice tea içtiğimi de söylemeyeceksin değil mi?" Yeongjin, elindeki peçeteyle küçük kızın ağzını temizleyip başını salladı. "Bakma öyle. Söylemeyeceğim."
"O zaman dondurma da yiyelim. Hatta üç tane yiyelim."
Yeongjin, en yakın arkadaşına ihanet etmeyi sevmese de tam karşısında oturan küçük kızın sevimli bakışlarından dolayı çaresizdi. İkinci kez Hyunjin'in yerine müdür yardımcısı ile konuşmaya gitmişti. Ve bu seferki şikayet aslında biraz daha ciddiydi. Hyunjin ve Minho öğrense iyi olabilirdi. "Dondurma yemeye gitmeden önce neden arkadaşınla tartıştığını anlatır mısın birtanem?"
Yere değmeyen bacaklarını sallayarak içeceğini içen küçük kızın, okulda yaşadığı olay aklına gelince tadı kaçtı. Anında yüzünü buruştururken, kendisinden cevap bekleyen amcasını kırmamak için anlatmaya karar verdi. "O pis çocuk, hep babalarımla uğraşıyor. Ben de ona orta parmağımı gösterip dil çıkardım."
İlk cümlesinde dudağını sarkıtan kendisi değilmiş gibi ikinci cümlesinde gülümsedi, Minji. İyi ki ona haddini bildirmişti. Sonunda şikayet edilse bile. "Bu, hoş bir davranış değil. Seninle uğraştığında ona cevap vermeden öğretmenine gitmelisin." Yeongjin; küfür ve el hareketlerinden hoşlanmayan Hyunjin'in, kızını da böyle yetiştirdiğini biliyordu. Ama çocuklar, okula gidince ister istemez hepsini öğreniyordu.
"Amcacım biliyorum. Hyunjin babam duysa üzülür. Onu da biliyorum ama ne yapayım dayanamadım." Yeongjin, alt dudağını sarkıtan küçük kızı kucağına alıp ona sarıldı. Ebeveynlerinin özellikle de Hyunjin'in popülerliği, okuldaki çocukların Minji'yi kıskanıp onunla uğraşmasına sebep oluyordu. Tüm bunlar da babalarına aşırı düşkün olduğu için kalbini kırıyordu. "Hadi, dondurma yemeye gidelim ama sadece bir tane."
***
Hyunjin, içeri girer girmez her yerde Minho'nun ajansının en ünlü mankenlerinin fotoğraflarını görmüştü. Bu, şaşırdığı bir durum değildi. Sekiz yıl önce bu ajansın gözde mankeniyken, kendi fotoğrafları vardı. Şimdi her ne kadar koridorlarda olmasa da fotoğrafını, eşinin masasının üstünde buldu. İki çerçeve yan yanaydı. Birinde kendisi. Diğerinde de ailecek çekindikleri bir fotoğraf vardı.
Gülümseyerek üçünün olduğu fotoğrafı incelerken, beline dolanan kollarla arkasındaki güçlü bedene yaslandı. "Neden toplantından çıktın?" Birbirlerine sarılmayı sürdürürlerken, hafif sitem dolu sesiyle sordu. "Odamda olduğunu öğrendiğim saliseden itibaren o toplantı benim için bitmişti." Kollarının arasındaki bedenin boynunu öperken fısıldadı, Minho.
Karnının üstünde birleşen ellerini ayırıp yüzünü döndü, Hyunjin. Ne zamandır ayrılardı? Beş gündür mü? Yine de yıllardır görüşmemiş gibi özlemişti, ailesini. "Yarın geleceksin diye bildiğimiz için kızımızla beraber bir sürpriz hazırlıyorduk."
"Ama sürpriz yapan ben oldum ve erken geldim." Dudakları kavuşmadan önce göz kırptı. Yurt dışına yalnız gittiği her zamandan nefret ediyordu. Bir an önce evine dönmek istiyordu. Kalçasının, masaya dayandığını hissedince Minho'yu kravatından çekip öpüşmelerini alevlendirdi. Gittikçe yavaşlayan öpüşmeleri, Minho'nun küçük küçük bıraktığı öpücüklere dönünce gülümsedi.
Evli çift, ajansın giriş katına inip turnikelerin olduğu kapıya ilerlerken aynı anda şaşırdı. Bir an önce eve gitmek istemelerinin sebebi olan kızları, Changbin ile Yeongjin'in elini sıkıca tutmuş bir şekilde geliyordu. Minji, iki babasını yan yana görüp heyecanla Hyunjin'e doğru koştu. Hyunjin de yere eğilip kollarını kızına açmıştı. "Babam gelmiş, babam gelmiş."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
lostmyhead // hyunho
Fanfiction"Ben, onun teninin her bir noktasını ezbere biliyorum. Ve eminim sen, Hyunjin değilsin." The 1975 - lostmyhead