alone again

4.6K 565 479
                                    

"Anlamadım. Kimin sevgilisi var?"

"Benim. Bu yüzden beni öpmek isteme, bana izinsiz dokunma ve sadece patronum olduğunu unutma. Yemekte görüşürüz." Yeongjin, kapıyı açacakken; Minho'nun sesini duydu. "Kim? Changbin mi?"

"Seni ilgilendirmez."

Minho, Hyunjin'in odasında tek başına kalınca; az önce duyduğu cümleyi tekrar düşündü. Gerçekten sevgilisi mi vardı? Kalbinde, tarif edemeyeceği güçlü bir acı hissederek odadan çıktı. Hyunjin'in başka biriyle beraber güldüğünü, onu öptüğünü ve de en önemlisi sevdiğini düşünmek canını çok yakmıştı.

"İyi misin?" Seulgi, koridorda yürüyen patronunu görünce hemen yanına geldi. Omuzları çökmüştü ve boş gözlerle bakıyordu. Minho'yu ilk kez böyle gördüğü için endişelendi. Üstelik sorusuna cevap da alamamıştı. "Minho! Duymuyor musun beni?" Minho, sekreterinin yükselen sesini duyunca ona baktı. "Sonra."

Minho, arabasına binip ajanstan çıkarken; tek eliyle kravatını çözmeye çalıştı. Hyunjin'in kendi ağzıyla "sevgilim var" demesi, boğazına yapışmıştı ve nefes alamıyordu. Başaramayınca, arkasındaki araçlardan küfür yiyeceğini bilerek birden yolun ortasında durdu. Kravatı çıkarabilince; derin bir nefes alsa da o his, geçmemişti. Hâlâ boğulduğunu hissediyordu.

***

"Hazır mısın?" Seulgi, Minho'nun ani gidişinden bir iki saat sonra Hyunjin'in yanına geldi. "Evet ama kendi arabamla gitsem olur mu?" Yeongjin, Minho ile baş başa kalmaktan gerçekten çok çekiniyordu. Çünkü Hyunjin'in etrafındaki herkesi çözdüğünü düşünse de onu tam çözememişti ve o, Hyunjin'i cidden iyi tanıyordu. "Zaten Minho gelmeyecek. Beraber gideceğiz. Ben de kendi arabamla gelirim, o zaman."

"Neden Minho gelmiyor?"

"Ben de onu soracaktım, aslında. Tartıştınız mı?" Seulgi, Minho ve Hyunjin'in arasında yaşananları anlayamıyordu. Birbirlerini sevdikleri belliydi ama garip bir şekilde ikisi de hislerinden kaçıyordu. Özellikle de Minho. "Hayır, tartışmadık."

"Canı, başka bir şeye sıkkındı demek ki. Hadi gidelim."

Yeongjin ve Seulgi, Cartier temsilcileriyle Japon restoranında buluşurken; Minho da koşuya çıkmıştı. Ajanstan eve gelince, nefes darlığından kurtulamamış ve kendisini tekrar dışarıya atmıştı. Hyunjin'i, yaşadıklarını ve onun hayatında bir başkasının olmasını unutmak için sadece hızlıca koşuyordu. En sonunda nefes nefese kalıp durdu. Kendisine yüklenip ne kadar koşsa da sonuç değişmemişti. Hyunjin aklından, hissettiği acı da kalbinden çıkmıyordu.

Kan ter içinde eve dönünce duş alıp çalışma odasına geçti. Hyunjin'in bu etkisinden nefret ediyordu. Resmen onun tek bir cümlesi bile tüm hayatını altüst edebiliyordu. Yorgunlukla koltuğa oturup odada göz gezdirdi. Oyalanacak bir şeyler bulması gerekiyordu yoksa kafayı yiyecekti. O sırada dikkatini, duvara asılı kitaplıktaki beyaz ciltli kitap çekti. Ayağa kalkıp kitabı aldı. Hyunjin'in kitabıydı.

Bazen aklım almıyor; onu yalnızca ben, hem de öylesine içten, öylesine dolu dolu severken, ondan başka hiçbir şey görmez, bilmezken, ondan başka hiçbir varlığım yokken; nasıl olur da onu bir başkası da sever, sevebilir?

Minho, parmağını; Hyunjin'in güzel el yazısının üstünde gezdirdi. Hyunjin'i, diğer insanlardan ayıran bazı noktalar vardı. O, bir kitabın ilk sayfasına; başladığı ya da kitabı aldığı tarihi değil, bitirdiği tarihi not alırdı. Hemen altına da en etkilendiği cümleyi yazardı. Bunu, kitaplığındaki tüm kitaplarında görmek mümkündü.

"Seni, benden çok sevebileceklerini sanıyorlar ama sevemezler. Ben, senden nefret ederken bile seni seviyorum, Hyunjin."

Minho, Hyunjin'in yıllar önce not aldığı cümlenin; şu anki hislerine tercüman olduğunu düşündüğü için kitabı okumaya karar verdi. Hyunjin ile beraberken başlamış ve tamamlayamamıştı. Şimdi ayrıyken ve de o başkasıylayken, yarım kalan bu kitaba son noktayı koyacaktı.

lostmyhead // hyunhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin