Hyunjin, tam şu anda bir an önce bu evden gitmesi gerektiğinin farkında olsa da birkaç sorunu vardı. Öncelikle ciddi bir kaza geçirdiği için hareket ettiğinde bile canı yanıyordu. Üstündeki pijama takımı dışında ne parası vardı ne de telefonu. Ayrıca bu halde dışarı çıktığında gündem olacak kadar da ünlüydü. Yine de adımlarını kapıya yönlendirip bahçeye çıktı.
Minho, hâlâ şaşkın olsa da Hyunjin'in gittiğini görünce ayaklanıp peşinden gitti. Şu an geçmiş ya da Chan önemli değildi. Önemli olan Hyunjin ve onun sağlığıydı. "Nereye gidiyorsun?"
"Ben, yine aynı şeyleri yaşayamam. Eğer kaza yapan otobüsün diğer tarafına otursaydım, ölenlerden biri de ben olurdum. Hayat, bu kadar kısayken beni daha fazla üzmenize izin veremem."
"Sana söz veriyorum. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Hadi, içeri girelim. Dinlenmen lazım."
Minho, yaklaşıp kolunu tutacakken; Hyunjin, geri çekildi. "Bu saatten sonra ne değişebilir ki?""İyileştiğinde, bana her şeyi anlat. Sonra gerekirse yüzüme bakma, cezamı çekeyim ama şimdi böyle yapma. Yataktan bile çıkmaman gerekiyor, senin." Hyunjin, Minho'nun söylediklerini umursamadı. Onun, anı anını tutmuyordu. Bugün böyle konuşup yarın eskisi gibi olabilirdi.
"Her şeyden kastın ne? Sekiz yıl öncesi mi? Yoksa dört yıldır uyguladığın psikolojik işkence mi? Söyle de ona göre anlatayım." Minho, Hyunjin'in sesindeki kırgınlığı işitse de gözlerine baktı. Gerçekten bu kadar çok mu zarar vermişti ona?
"Şu an evinde hiçbir çalışan yok değil mi? Çünkü hepsinin arkamızdan konuştuğunu biliyorsun. Herkesin bana orospu muamelesi yaptığını da biliyorsun. Sadece kim olduğumu bilmiyorlar ama hep aynı şeyi diyorlar: Minho'nun, vücudunu kullanmasına izin veren zavallı."
Hyunjin, göğsünde hissettiği şiddetli ağrıyla yüzünü buruştursa da devam etti. "Bilerek yaptın. Bana, değersiz olduğumu hissettirmek için her şeyi bilerek yaptın. Geceleri sevişip sabah işin bitince gittin. Sözde benim iyiliğim için kurduğun ajansta da ne zaman yalnız olsam yanıma geldin. Çünkü bu ajans gibi sen de bana aitsin, mesajı vermek istedin."
Minho, tüm bunlara itiraz edecekken susturuldu. "Hepiniz o kadar çok konuştunuz, o kadar kalbimi kırdınız ki ben hiç sesimi çıkarmadım. Şimdi beni dinleyeceksiniz. Ben, yine dolup kaçamam. Sizinle yüzleşeceğim. Size, sandığınız kadar kötü biri olmadığımı ispatlayacağım."
"Sen, kötü biri değilsin." Minho, Hyunjin'in anlık duraksamasından faydalanıp konuşsa da cevabını aldı. "Doğru. Memnuniyetsiz, değersiz, yeteneksiz ve şımarığın tekiyim. Bugün bir şey olsa, yarın yeri anında dolacak kadar önemsiz biriyim. İntihar etmemesi için başına koruma koyulacak kadar da güçsüzüm. Üzgünüm, bu sıfatlarımı da eklemeyi unutmuşum."
"Memnuniyetsiz olma sebebim, seninle sevgiliyken sözde Chan ile de sevgili olmam. Çünkü Hyunjin, öyle biri ki tek kişi yetmiyor." Sinirle güldü. Chan, öyle bir oyun oynamıştı ki resmen kimse yanında durmamıştı. "Ama içerde de dediğim gibi Chan, bana değil; sana aşıktı. Ve bizim ilişkimiz, onun oyunlarının karşısında durabilecek kadar güçlü değildi."
Minho, Hyunjin'in konuştukça acı çektiğini anlasa da elinden bir şey gelmediği için saç diplerini çekiştirdi. Olaylara hep kendi açısından bakmış ve Hyunjin'in neler hissettiğini hiç anlamamıştı. Şimdi de işler, içinden çıkılamayacak bir duruma gelmişti. Üstelik Chan'ın yani eskiden kardeşi gibi gördüğü insanın kendine aşık olması fikri de çok rahatsız ediciydi.
"Ben de başta anlamamıştım. Açıkçası seni, başka biriyle yapmaya çalıştığını bile düşünmüştüm ama aşık olduğunu anlamamıştım. Seni maçta düşüren çocuğu döverken söylediklerini duyunca anladım. Sırf senin canın yandı diye çocuğun iki kolunu da kırdı. Ertesi gün bunu öğrendiğimizde gülerek cezasını bulmuş, dedi."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
lostmyhead // hyunho
Fanfiction"Ben, onun teninin her bir noktasını ezbere biliyorum. Ve eminim sen, Hyunjin değilsin." The 1975 - lostmyhead