too late

4.5K 508 302
                                    

4 Yıl Önce

Minho, kucağında uyuyakalan Hyunjin'i yatağa yatırıp küçük bir kovaya ılık su doldurdu. Birkaç temiz havluyla geri dönüp yanına oturdu. Hyunjin, Minho'nun geri dönmesini beklerken hiçbir şey yapmadan karşı duvarı izlemişti. Ne kanlı ellerine bakabilmişti ne de ağlayabilmişti. Minho gelip sarıldığında ise içinde tuttuğu hıçkırıkları bırakıp rahatlamıştı. Uyuyakalmadan önce tek düşündüğü tüm bunların kötü bir kabus olmasıydı.

Hyunjin'in ellerindeki kuruyan kanı temizleyip üstünü değiştirdi, Minho. Sabah uyandığında tekrar o anları yaşamasını istemiyordu. Uzun bacaklarından çıkardığı pantolonun ceplerini kontrol ederken hesap döküm belgesi buldu. Şimdilik bir kenara koyup Hyunjin'in kıyafetlerini ve kullandığı havluları çöp poşetine attı. Bu poşeti bir an önce yakması gerekiyordu. Ortalığı temizledikten sonra kendisi de duşa girdi. Buraya dönerken böyle garip bir gün yaşayacağını hiç düşünmemişti.

Eve gelen ailesine, olayları polislere anlattığı gibi özet geçip Hyunjin'in odasında olduğunu belirtti. Ders ve başarı konusunda baskıcı olsalar da anlayışlı bir ailesi vardı. Minho'yu, Hyunjin'i yalnız bırakmaması konusunda tembihleyip yeni evlerine geçtiler. Onların gelip gitmesinin ardından bulduğu belgeyi incelemeyi başladı, Minho. Bang Juwon adını görünce şaşırmadan edemedi. Chan'ın babası, neden Hyunjin'in hesabına para göndermişti?

Yol yorgunluğuna, bugün yaşadıkları da eklenince odasındaki koltuğa kıvrılıp yatağında yatan Hyunjin'e baktı. Büyümüştü. Beraber büyüyemeseler de ikisi de büyümüştü. Saç stili değişmişti. Belki tarzı bile değişmiş olabilirdi. Ama kokusu değişmemişti. Gözlerini kapatıp zaman atlatmayı diledi. Şu anda oldukları durumdan kurtulmak istiyordu.

Sabahın ilk ışıkları, odayı aydınlatırken rahatsız uykusundan uyanıp yatağa baktı. Hyunjin yoktu. Endişeyle kalkıp evi aradı. Kendi evinde bulamayınca hızlıca karşı eve geçti. Yedek anahtarın yerini biliyordu. Dün gece, Hyunjin uyurken gelip tüm kan izlerini tek tek çıkartmıştı. Bu yüzden eve hâlâ ağır bir çamaşır suyu kokusu hakimdi. Üçer üçer merdivenleri çıkıp Hyunjin'in odasına girdi. Yatağının üstünde ona giydirdiği kıyafetler vardı. Gitmişti.

En kestirme yollardan gidip karakola ulaştı. Tam tahmin ettiği gibi Hyunjin de taksiden iniyordu. Kaskını çıkarıp onun yanına koştu. Bir an önce engellemesi gerekiyordu. "Minho?" Hyunjin, bileğini tutan kişiye bakınca şaşırmadan edemedi. Kendisini nasıl bulmuştu? "Ne yapmak istediğini biliyorum ve yapma, Hyunjin."

"Ben, kazayla olsa da birini öldürdüm. Hayatıma öyle devam edemem." Hyunjin, yerdeki taşı izleyerek kısık sesle konuştu. Katildi. Üvey annesinin ölmesine sebep olmuştu. "Ölmedi. Sen kimseyi öldürmedin. Şimdi gel benimle. Dikkat çekiyoruz." Minho, kendilerine bakan polisin bakışlarını çekmesi için Hyunjin'e sarıldı. Onu kollarıyla sarmayı özlemişti. Ve tek değildi. Hyunjin'in de karşılık vermesiyle belli belirsiz gülümsedi.

"Gerçekten ölmedi mi?" Hyunjin, başını koyduğu omuza biraz daha yaslanıp sordu. Dört yıl sonra hasret kaldığı insana kavuşmuştu ama her şey, çok garip bir haldeydi. Sanki Minho hiç gitmemiş gibi hissediyordu. Dört yıldır her gün yanında kalıp destek olmuş gibi. "Ölmedi ve eğer polislere gidip yaşananları anlatırsan, yalan ifade vermekten benim başım yanar. Bunu istemezsin değil mi?"

Hyunjin, olumsuz anlamda başını sallayınca Minho; onun bileğini hafifçe tutmaya devam ederek motorunun yanına getirdi. Kendi kaskını uzatıp takmasını bekledi. Karakolun önünden hızla uzaklaşırken nereye gidebileceklerini düşündü. Tekrardan eve gitmeleri pek iyi olmayabilirdi. Zaten düşünceleriyle savaşırken beline dolanan kolları hissetmesiyle duraksadı. Hyunjin'in kokusunun üstüne sindiğini hissediyordu. Ve bu, beyninin uyuşmasına sebep oluyordu.

lostmyhead // hyunhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin