Kapansın gözlerim. Uykuya dalayım ve bir sessizlik selamlasın beni. Karanlık kucaklasın ruhumu ve kaybolayım bilmediğim bir diyarda. İnsanlar olmasın etrafımda ve huzurlu hissedeyim bir kere de olsa. Sabah uyanmak zorunda olmayayım, işler beklemesin beni. Hayat dolu olmamı istemesinler insanlar...
Yorgunum biraz. Dinlensem toparlanırım gibime geliyor. Bıraksalar da dinlenebilsem birkaç vakit. Etrafımdakiler sussa da kendimi duyabilsem. Etrafımdaki insanlar gitse de kendimi görebilsem keşke.
"Bugün akşam bir iş yemeğine çıkıyoruz. Eve gelmeyiz. Sen kapıları kilitler, uyursun." dedi annem. Konuşmasını istemediğimi gözlerime bakınca anlıyor mu? Beni anlamadıkça onu da anlamak istemediğimi gözlerime bakınca anlıyor mu?
"İyi eğlenceler." dedim ve siyah sırt çantamı sırtıma attım. Eğilip converselerimin bağcıklarını bağlamaya başladım.
"Sana da tavsiye ederim." dedi annem ve elindeki kahve fincanını bana doğru uzatıp kaşlarını alnına doğru kaldırdı. "Ne de olsa müzik dinlemeyi seviyorsun, serenatlar falan da yapılıyor..."
Evet, harika. Bu işin ne zaman bende patlayacağını merakla bekliyordum ve daha sekiz saat olmadan muradıma ermiştim bile. Özgür sağ olsun, yalnızca bana değil; bütün sokağa şarkı dinlettiği için herkesi uykusundan uyandırmıştı ve annemler de neler olduğunu çözse de bir tepki vermemişlerdi gece. Çok bile dayanmıştı annem.
"Kendime serenat yapmadığıma göre, bu dediklerini bana değil; ona söyle. Hadi görüşürüz." dedim ve montumun uçlarını düzeltip evden çıktım. Otobüsüme yirmi dakika vardı ama gel gör ki kendimi yine şaşırtmamış, durağa erkenden gitmek için evden çıkmıştım. Bugün sabah yeni bir playlist keşfetmiştim ve en iyi dinlenecek yer de elbette duraktı. Bu yüzden erken çıkmış olmak yine beni rahatsız etmedi.
Okulun pileli eteğini seviyordum. Süveterimiz biraz saçmaydı ama sıcak tutuyordu. İçime kalın bir gömlek giysem bile çok üşüyordum. Bu yüzden süveteri giymeden okula asla gitmezdim.
Durağa tekrar geldiğimde sabah mesaisine başlamış birçok insan sokaktan geçip gidiyordu. İşe gitmek için otobüs bekleyenler de vardı ve komşumuzun kızı, Züleyha'yı görünce hafifçe bir tebessüm edip kulaklığımı kulağıma taktım. Umarım konuşmaya gelmezdi.
Playlistte gezinirken üstten bir bildirim geldi. Özgür'den geldiğini görünce hemen açıp açmama konusunda tereddüte düşmüştüm ama gurur falan dinlemeyen bir insan olduğum için mesajı anında açtım.
ozgursoykan: Günaydın, umarım iyi uyumuşsundur.
Gülümsedim. Özgür, şehri yaşarken ben şehre sırtımı dönmüş ve sırıtarak uyumuştum. Ve evet, çok güzel bir uykuydu.
Uyudum.
ozgursoykan: Bereni takmamışsın.
Mesajımı anında görünce yine sadece benimle ilgilendiğini anlamıştım. Attığı mesajı okur okumaz kaşlarımı çatıp başımı kaldırdığımda ise karşı durakta onu gördüm. Sol eli pantolonunun cebinde; sağ elinde telefonunu tutuyordu. Tek omzunu durağın direğine yaslamıştı fakat bugün başında bir bere yoktu çünkü bende olması gerekiyordu.
Onu görünce gülümsemek isteyen dudaklarımı birbirine sıkıca bastırıp gözlerimi hemen telefona indirdim.
Bereleri sevmiyorum demiştim.
ozgursoykan: Sevmediğimiz çoğu şeyi yapmak zorunda kalırız, Elfida.
ozgursoykan: Ben de zaten sana bere takmayı öğretmek değil; sevdirmek istiyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KEMİKLERİNDE CENNET | Yarı Texting (Tamamlandı)
Romanceİnsanlar konuştukça ben sustum. Ben sustukça konuşmaya zorladılar. Yargılar dinmeyince kendi mahkememi kurdum ve en ağır cezayı kendime verdim. Bu kadını yarattım ve kemiklerim sayılırken her bir kemiğime imzasını atan adam, kemiklerimde kendi ce...