Güneş kavuruyor tenimi. Ne bir rüzgâr esiyor ne bir yağmur damlası düşüyor bu yalnız şehrin topraklarına. Bahar gelmiş sokaklarına. Lakin hiçbir kuş göçmüyor artık bu şehre çünkü biliyorlar artık. Bu şehrin çatısının olmadığını, bu şehrin artık kimsenin yarasını sarmayacağını biliyorlar.
Kendi gözyaşlarında zehirlenmemek için bu şehrin kapısına uğramıyor kırlangıçlar.
Yağmur yağsın istedim. Toprak kuru kalmasın istedim. O, susuz kalmasın istedim ama bunu bile çok gördü hayat benden. Özgür'ümün toprağını kupkuru bırakmak için bahar getirdiler bu sokaklara. Kızdım içimden, engel olamadım kendime.
Elbisemin eteklerinden sımsıkı tuttum. "Ayakta kal," diyorlardı. "Sen güçlü görün ki çocuklar da yıkılmasın." Ama çok zordu bu. Ayakta kalmak, hele de bugün ayakta kalmak çok zordu. Yüreğimi parçalayan bir gerçek başımı ağrıtacak kadar zihnimde dönüp dururken ayaklarımda bir güç bulamıyordum.
Aysun Anne siyah bir şal bağladı başıma. Tokalarım gizlendiği için şalı bağlamak istemedim ama üstelemedim de. Kurallara uydum. Nasıl olsa Özgür saçlarıma toka taktığımı biliyordu. Belki şimdi saçlarıma dokunuyordur. Belki şimdi bana sımsıkı sarılıyordur. Belki omzumda ağlıyordur, belki de gözyaşlarımı siliyordur.
Ölüleri hissedebilir miyiz? Biri lütfen hissedebildiğimizi söylesin.
"Hayır aptal. Onu yaşarken hissedemedin ya, ölüsünü de uzak tutuyorlar senden."
Birkaç damla gözyaşı aktı. İçimdeki sesi boğazlamak istedim ama yalnızca ağlayabildim.
"Elfida, su getirdim sana." Konuşan Hayat'tı. Sesi kısıktı ve dokunuşları da narindi. Elimin üzerine elini koydu ve avcumu açıp şişeyi elime bıraktı. "İç hadi biraz," diye mırıldandı ve yüzüme düşen saçlarımı şalın içine sıkıştırdı.
Gözlerine baktığımda gördüğüm tek şey şefkatti. Bu canımı yaktı. Bana önceden yalnızca Özgür böyle bakardı.
Su şişesini Hayat'ın eline geri verdim. Konuşmadım, başımı öne eğdim. Oturduğum plastik sandalyeye biraz daha gömülmek, mümkünse toprağın içine girmek istiyordum çünkü birkaç saat sonra benim nefesimi, benim suyumu o toprağa emanet edeceklerdi.
Gözyaşlarım hızlandı. Hayat hemen yanıma oturup omzuma kolunu sardı ve başımı omzuna çekti. Daha çok ağlayasım geldi. Benim sığındığım tek omuz Özgür'ün omzu olmalıydı ama artık Özgür hariç herkesin omzuna konuyordu başım.
"Kendini yeni yeni toparladın zaten," dedi saçlarımı okşarken. Daha çok ağladım. Özgür, okşasın saçlarımı. Kimse onun gibi okşayamaz saçlarımı. "Ağlayarak harap ettin kendini."
Güneş de yanımdaki sandalyeye oturup ellerimden tuttu. Gözyaşlarını gizlemiyordu ama o Özgür için değil, Özgür gidince onunla beraber giden Elfida için ağlıyordu. Geride kalan çöp bedene ağlıyordu.
Kulaklarıma dualar ilişiyordu.
"Allah rahmet eylesin,"
"Allah mekanını cennet eylesin,"
"Gönlü gibi geniş bir yuvası olsun cennette," diyordu bir teyze. Kim bilir ne iyilik yapmıştı Özgür de bu teyzenin gönlünü kazanmıştı? Özgür'ün evinde, Aysun Anne'nin evinde toplanan bunca insana ne iyilikler yapmıştı Özgür? Ben gibi kaç kalbi iyileştirdi, kim bilir ama gücü bir kendine yetemedi.
"Sen onun hasta olduğunu anladın mı Hayat?" diye sordum. Sesim çıkmamıştı bile ama Hayat duydu beni.
"Hayır," dedi hemen. "Özgür, ne kadar istediyse o kadar gösterdi kendini bize."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KEMİKLERİNDE CENNET | Yarı Texting (Tamamlandı)
Romanceİnsanlar konuştukça ben sustum. Ben sustukça konuşmaya zorladılar. Yargılar dinmeyince kendi mahkememi kurdum ve en ağır cezayı kendime verdim. Bu kadını yarattım ve kemiklerim sayılırken her bir kemiğime imzasını atan adam, kemiklerimde kendi ce...