07 ♪ Ölümü Diledim Zehrini Bulaştırdığın Dudaklarımdan

2.4K 296 541
                                    

Mutlu biri olabilirdim. Önüme bir fırsat konmuştu. Ne yaşarsam yaşayım gülmeyi başarabilirdim ama bana sunulan fırsatı teptim hiç düşünmeden. Mutluluğun bana göre olmadığını anladım çünkü mutluluk sonsuz olmamıştı hiçbir zaman. Mutluluğun bir bedeli vardı ve ben birkaç dakikalık aldatıcı duygular yüzünden ömür boyu bir bedel ödemeyi reddetmiştim.

Hüzün ise hiçbir şart koşmadan yerleşmişti bana. Bana zarar vermiyordu artık çünkü mutsuz olmaya alıştığımda mutlu insanlar gibi rahatladığımı da hissetmiştim. Benim mutluluğum, mutsuzluğum olmuştu artık ve sürekli gülmek yerine dudaklarımın hiç hareket etmemesini tercih ederdim.

Kendi hayatımı planlarken hayatıma Özgür'ün gireceğini ise asla tahmin etmemiştim. O geliyor ve dudaklarıma tebessüm kondurmayı başarıyordu. Onu düşünmek bile dudaklarımın kıvrılmasına sebep oluyordu ve bu cidden saçmaydı. Ben insanlardan nefret ederdim ve bana yaptıklarını düşündükçe yüzüm gülmez; aksine, buruşurdu.

Ama o aptal çocuk, ne yapıyor ediyor ve beni güldürmeyi başarıyordu. İçim kıpır kıpır oluyordu istemsizce ve alışık değildim. İşin kötü tarafı, alışmak istiyordum.

"Ne diye suyunu da yemiyorsun sen bu yemeğin?" Annemin kaşlarını çatarak söylediği cümleyi duyunca başımı hızla tabaktan kaldırıp anneme baktım. Yakalanmıştım.

"Yağ sevmiyorum. Biraz yağlı yapmışsın." dedim ve gözlerimi tekrar tabağıma indirdim.

"Ekmek de yemiyorsun. Karnın nasıl doyuyor iki kaşık yemekle?" diye sordu babam. Masanın başında kurulmuştu ve onun da kaşları çatıktı.

"Bana siz yemek hazırlayana kadar abur cubur dolabını silip süpürüyorum." dedim.

"Sokaktan geçen çocuklara verdiğini itiraf etme sakın."

Evet, tabiki de o abur cuburları yemiyordum ama yediğimi göstermem lazımdı. Bu yüzden caddede oynayan çocuklara sürekli çikolata ve cips verirdim. Onlar ile aramda minik bir sırdı bu.

"Sağlıklı beslenmezsen hızlı kilo alırsın. Bedeninin yapısını bozarsın. Onları yeme, mis gibi yemek yaptım. Onları ye!" dedi annem aksi bir tonda. Ayda yılda bir yaptığı yemekleri savunması da komikti. Eve gelmeyen canım ailem, bir akşam gelesileri tutmuştu ve bana kızarak bu yemeği de zehir ediyorlardı.

"Bir ay sonraki yemeğinde yaparım bunu." diye mırıldandım ve suyumu içip masadan kalktım. Artık ailemin yüzünü görmek istemeyecek düzeye gelmiştim. Kendilerini bu kadar benden soğutmaları gerekmiyordu. Düzgünce sorsalar, belki açardım içimi. Zihnimdeki seslerden bahsederdim...

"Asla yapmazdın. Asla yapamazsın."

Odama çıkıp kendimi direkt spora verdim. Defalarca mekik çektim, bin kere ip atladım, bir dakika boyunca plank yaptım ve ter içinde kalıp güçsüzlükle yere düştüm. Bacaklarım resmen titriyordu ve görüşüm bulanıklaşmıştı. Etraf sürekli dönüyordu ama nefeslerimi düzenli alıp vererek toparlanmamı sağladım. Yerde yatıyorken karşımdaki aynada belimin inceliğine baktım.

İnce değildi. Kalın bir belim vardı ve incelmiyordu. Yediğim yemekler direkt göbeğime gidiyordu sanki. Bir parça ekmek yesem hemen yağ olarak bana dönüyordu sanki.

"Dinlen. Sonra yine spor yaparız."

"Su iç. Bol su iç."

Titreyen elime aldırmadan masamda duran suyu doğrulduktan sonra içtim. Telefonumu ve kulaklığımı alıp balkonuma çıktım. Tek bir sandalyem vardı ve odam İstanbul Boğazı'nı görüyordu. Bu yüzden bunaldığımda balkonda oturmak iyi geliyordu.

KEMİKLERİNDE CENNET | Yarı Texting (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin