27 ♪ Yaralarımızdan Buluruz Şifamızı

1.3K 147 170
                                    

"Elfida."

Yanağımın üzerinde sıcak bir elin gezindiğini hissettim. Beni uykuya daha çok çeken ses tonunu duydum ama yine de uyandım. Cılız bir gece lambası hastane odasını aydınlatırken onun solgun gözleriyle kesişti gözlerim.

Gözlerinde endişe vardı.

"Nabzın," diye fısıldadı ve yutkundu. "Çok düştü yine." Dudakları çok kısa bir an titredi. "Uyuma," Parmak uçları kirpiklerimde gezindi. "Uyuma ve bir şeyler ye."

Yutkunamadım.

Bugün hastanedeki ikinci gecemdi. İşaret parmağıma takılı olan ve nabzımı sürekli ölçen, ellinin altına düşünce de rahatsız edici bir ses çıkaran cihaz yine ötmüştü. Uyandığım için şu an nabzım altmışlarda olabilirdi ama sanırım birkaç saniye önce nabzım yine kırklara inmişti.

Ve ben ölüme bir adım daha yaklaşırken Özgür bana baka baka ölüme gittiğime şahit olmuştu.

"Sıkıldım bundan," diye fısıldadım. Başımı yastığa biraz daha gömdüm. "Ne ölmesini biliyorum ne de yaşamasını." dedim ve sırtımı Özgür'e döndüm. Zaten uyuyamıyordum. Bu cihaz, azıcık dalsam hemen uyandırıyordu ve bıkmıştım artık.

"Bana sırtını dönme." dedi. Sesi toktu. O da bir gündür başımda bekliyordu. Refakatçi istemiyorum dedikçe elimi daha çok bırakmıyordu. İyileşip hastaneden çıkmadan onun da çıkmaya hiç niyeti yoktu.

"Hiçbir şey yemeyeceğim." dedim. Üzerimdeki ince pikeyi daha çok örttüm üstüme.

Özgür derin bir iç çekti. "Neden?" diye sordu. Diyecek bir şey bulamadım. "Hayat yüzünden mi? Annen yüzünden mi? Yoksa ben miyim sebebi?"

Sözleri çok sivriydi. Benim ise ondan daha keskin bir cevabım yoktu. Bu nedenle sustum.

"Eski Elfida'yı özledim." diye fısıldadı. "Kırgın bakan Elfida'yı. Ayakta durmaya çalışan, düşünce geri kalkmasını bilen Elfida'yı."

"O Elfida'yı yanında götürdün sen." dedim. "Geri döndüğünde onun ellerinden tutmuyordun."

"Onu içinde öldüren sensin." dedi. Sözleri öyle sivriydi ki cümlesi biter bitmez kalbimde ince bir sızı beliriyordu. "Kimsede suç bulma Elfida." dedi. Öfkeliydi. "Kendini içinde öldüren sensin. Ellerime bir tabut bırakan sensin."

"Geceleri gelen bu cesaretine hayranım, biliyor musun?" dedim ve yatakta doğruldum. Ona döndüm ve kaşlarını çatarak bakan Özgür'ün koyu gözlerine baktım. "Kolay gözüküyor oradan her şey, değil mi? Sanki bile isteye yemek yemiyormuşum gibi geliyor, değil mi? Sanki ölüme gitmeye çok meraklıymışım, yalnız kalmaktan çok keyif alan biriymişim gibi, değil mi?"

"Bundan bahsetmiyorum." dedi. Yatağa oturdu. İri parmaklarıyla cılız parmaklarımı kavradı ve dudaklarına götürüp avuç içlerimden öptü. "Yaşamayı bu kadar çok isterken, yaşamak için hiçbir şey yapmamana kızıyorum."

Gözleri parlıyordu. Sanırım gözleri dolmuştu.

"Geceyi seviyorum, evet." dedi ve gülümsedi. "Ama gündüz de Özgür değil miyim?" Parmaklarımı okşamaya başladı. "Geceye aşığım diye gündüze küskün müyüm? Aksine, gündüzleri köşeme çekilmiyorum. Güneşe meydan okuyorum. Beni ışığıyla gölgede bırakacak olan güneşe meydan okuyorum. Durmuyorum. Susmuyorum. İçimde biriktirmiyorum. Yaşıyorum. Nefret ettiğim gündüzün her bir saatini yaşıyorum."

"Seni hem anlayabilirken hem de nasıl anlayamıyorum böyle?" diye fısıldadım.

"Beni en güzel sen anlıyorsun, Elfida. Sadece öyle yorgunsun ki kaçmak her zaman ilk tercihin oluyor."

KEMİKLERİNDE CENNET | Yarı Texting (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin