Bir gerçek çarptı yüzüme. Bir yalan rüyadan uyanmışım gibi hissettim. Sanki birkaç günüm bir yanılsamaydı ve biri parmak şıklattı, benim gözlerim açıldı. Yüzüme tokat gibi çarptı o iki kelime.
"Anoreksiya Nervoza." demişler bu sonu görünmeyen işkenceye.
Bu bir hastalıktı. Seni ölüme götürecek kadar zayıflatan psikolojik bir rahatsızlıktı.
Daha fazlasını öğrenmek istiyordum ama yapamamıştım. O hastalığın bende de olduğu gerçeğiyle yüzleşmeye, yalnız başıma yüzleşmeye, hiç hazır değildim.
Bekledim. Dört gün boyunca da, tam olarak yirmi sekiz gündür yaptığım gibi Özgür'ün aniden çıkagelmesini bekledim. O gelince beraber araştıralım istedim. Çünkü ben yoruldum. Onun göğsünde dinlenirken o benim için bir şeyler yapsın istedim.
Ben tekrar değer gördüğümü görmek istedim ama ne kadar anlamsız biri olduğumu bu dört gün içerisinde anladım.
O yüzden okuldan çıkar çıkmaz eve geldim ve odamın köşesine çöküp oturdum yine. Ya şimdi ya hiç. Ya şimdi gerçeklerle yüzleşeceğim ya da yalanlara sığına sığına o tabuta gireceğim.
Elime telefonumu aldım ve arama butonuna, "Anoreksiya Nervoza" yazdım.
Bir sürü şey çıktı ve benim de bir sürü vaktim vardı. Hiçbir şey hissetmeden o yazılanları okumaya başladım. Ne bir heyecan ne de bir korku vardı içimi titreten.
Bu hastalar, mükemmeliyetçi olurlarmış. Utangaç, depresif, boyun eğen, obsesif kompülsif kişilik bozukluğuna sahip gençlerde hastalık daha sık görülmüş. Biyolojik, çevresel ve psikolojik sebepleri varmış. Sıklıkla ergenlikte görülen bir psikolojik rahatsızlıkmış.
Gençler, zayıf bir bedene sahip olmak isterlermiş ve bunu bir takıntı haline getirirmiş. Durmadan, duramadan, ciddi oranda zayıflayana kadar da tanısı konulamıyormuş. Hastalar, zayıf olduklarını kabul etmedikleri için de tedavi sürecinin başlaması zormuş. Ayrıca başkaları ile yemek yemekten kaçındıkları için de tanı koyma süresi uzayabiliyormuş.
İçe kapanmalar, düşük özgüven, depresyon, soğuğa karşı hassasiyet, nabız düşüklüğü gibi birçok belirti yazıyordu. Ayrıca yiyeceklere olan ilginin artması, bol su tüketimi, bol spor yapılması, tartı korkusu, adet düzensizliği, baş dönmesi, insomnia, kuru cilt, kişinin öğün atlaması ve yediği öğünleri çok küçük parçalar halinde yavaş yavaş yemesi gibi birçok belirti yazıyordu.
Ellerimi titreten, hırıltılı bir nefes aldıran şey ise bu belirtilerin hepsinin bende olmasıydı.
Ben, ben hastaydım. Öyle diyor. Ben zayıflamak uğruna akıl sağlığımı kaybetme düzeyine gelmiştim. Ben takıntılı bir manyak olmuştum. Zayıflamak bir hedeften çıkmış ve bir takıntı haline gelmiş. Hiçbir zaman istediğim zayıflığa ulaşamamamın sebebi buymuş.
Benim bir hastalığım varmış ve bunun adı, Anoreksiya Nervoza'ymış.
Peki, ben şimdi ne yapacağım?
🤍
Adımlarım her zamankinin aksine yavaştı bu sabah. Merdivenler bana zulüm gibi geliyordu fakat asansör kullanamazdım. Çıkmam gerekti. Sabah sporumu yapmam gerekti fakat bugün, bugün biraz daha yorgunum her zamankinden.
Gözlerim kararıyor, kulaklarım çınlıyor. Ellerim, bedenim buz gibi. Donuyorum soğuktan ama havalardan diyerek avutuyorum kendimi. Yüzüm çok hafif geliyor bana. Başımı taşımak bir kolay geliyor artık.
Ben, ben biraz zorlanıyorum şimdi.
Merdivenleri çıkamıyorum. Titriyor bacaklarım. Kontrol edemiyorum her sabah olduğu gibi. Nefeslerim tıkanıyor ve nabzım yavaşlıyor iyice. Öğrencilerin sesi doluyor kulaklarıma ama başımı ağrıtıyorlar. Çınlıyor kulaklarım. Çok çınlıyor. Yerimde duruyorum oysaki ama dönüyor dünya etrafımda.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KEMİKLERİNDE CENNET | Yarı Texting (Tamamlandı)
Romanceİnsanlar konuştukça ben sustum. Ben sustukça konuşmaya zorladılar. Yargılar dinmeyince kendi mahkememi kurdum ve en ağır cezayı kendime verdim. Bu kadını yarattım ve kemiklerim sayılırken her bir kemiğime imzasını atan adam, kemiklerimde kendi ce...