Beni öptüğün yere gelir misin?
Seninle acilen konuşmam gerekiyor.
Kızlara hiçbir şey söylemeden tuvaletten çıkmıştım ve sınıfa çantamı almaya girdiğimde de Özgür'e mesaj atmıştım. Neler olduğunu bana anlatması gerekiyordu artık. Beni kırmasının mantıklı bir açıklaması varmış gibi duruyordu ve ben bu ihtimali bile bile onun beni kırmasına müsaade edemezdim. O yüzden bana her şeyi anlatmalıydı.
Sınıfta Serhat olayından dolayı uğultular başlamışken benim acele tavırlarım da onların dikkatini çekmişti. İnsanlar zaten kendi hallerine bakmak yerine başkalarının dertlerini konuşmayı fazlasıyla sevebilecek kadar aptaldı. Bu yüzden göz devirerek sınıftan çıktığımda birkaç kızın bana burun kıvırdığını görmüştüm.
Yoldan bir taksi çevirip geçen gün oturduğum banka geldim. Bekledim, Bekledim ve bekledim. Kaç on dakika geçti saymadım. Gelecekti. Eğer şu birkaç gün içerisinde hayatımı bu kadar değiştiren bu çocuğu tanıyorsam birazdan çıkıp gelecekti.
Bekledim. Bekledim ve bekledim. İnsanlar önümden geçip gitti ve dalgalarını izleyerek vakit geçirdim. Müzik dinleyemedim. Adımı söyler de ben duyamam diye korktum ve dünyadan kopmayı istemedim. Bekledim ve bekledim. Hava kararmak üzereyken geldi ve bankın sağ kısmına oturdu.
Deri ceket vardı üzerinde. Elleri ceplerindeydi ve denizin rüzgarı saçlarının alnına dökülmesine sebep olmuştu. Bir anda kokusu doldu ciğerlerime. Afalladım. Kaşlarımı çattım ama bir nefes daha çektim ciğerlerime. Güzel, çok güzel bir kokusu vardı ve beni öptüğü zamanlarda da genelde nefesimi şaşkınlıktan tuttuğum için kokusunu daha önce hiç bilmiyordum.
"Çok beklettim mi?" diye sordu ve gözlerini bana çevirdi. Hafif bir açıyla ona dönüp onu incelediğim sırada bana bakınca gözlerimi hemen çektim. "Telefonumu sabahki arbedede yere düşürdüm ve yeni telefon bulmak biraz vaktimi aldı. Mesajını çok geç gördüm." dedi.
Ben de konuşmak istedim ama dudaklarım bir türlü ayrılmıyordu birbirinden. Alışkanlıktı sanırım. İnsanlarla çok az konuşuyordum ve resmen dudaklarım tembelleşmişti.
"Ne yaptın?" Bir fısıltıdan farksızdı sesim. Bu kadar özgüvensiz ve aciz görünmek hiç istemiyordum ama istemedikçe daha çok böyle görünüyordum. Benden beklenilecek bir hareketti zaten.
Biçimli kaşları çatıldı. Dudaklarını nemlendirdi ve dilini dişlerinin üzerinde gezdirdi. Sol cebindeki elini çıkartınca elinde sigara paketini gördüm. Bir dal sigara çıkardı ve paketin içindeki çakmakla sigarasını yaktı. Bu sırada bankın yanına on- on bir yaşlarında bir çocuk elinde iki bardakla gelince ilk önce korksam da Özgür'e bakıp "Getirdim abi." diyince rahatladım. Çocuk, elindeki bardakları ona uzattı.
Özgür başını hızlıca sallayıp çocuğa döndü ve elindeki bardakları aldı. Çocuk, elindeki parayı ona uzatınca da "Sende kalsın aslanım." diyip önüne döndü.
"Eyvallah abi." diyen çocuk ise yüzünde bir gülümseme ile yanımızdan uzaklaştı. Birkaç metre ötede onu bekleyen küçük kızın yanına gitti ve elinden tutarak dikkatlice karşıya geçtiler. Onlar, sokakta yaşayan iki çocuktu sanırım ve bu soğukta üzerlerinde yırtık birer montun olması beni üzmüştü.
Dertleri olan yalnızca ben değildim ve benden çok daha büyük dertleri olanlar vardı. Yine de benim acılarım, dünyanın en ağır acısıymış gibi gelirdi ağladığım zamanlarda.
Özgür, karton bardağı bana uzattı ve "Sütsüz, şekersiz." diyip gülümsedi. Uzanıp kahveyi aldım tepkisizce. Ellerim üşümüştü ve kahve ellerimi hemen ısıtmıştı. İkimiz de kahvemizden yudumlar aldık ve Özgür sigarasını içmeye devam etti. Bu da ölmenin bir başka yavaş yoluydu. Kimisi aç kalır, kimisi de zehirli dumanlarda boğulurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KEMİKLERİNDE CENNET | Yarı Texting (Tamamlandı)
Romanceİnsanlar konuştukça ben sustum. Ben sustukça konuşmaya zorladılar. Yargılar dinmeyince kendi mahkememi kurdum ve en ağır cezayı kendime verdim. Bu kadını yarattım ve kemiklerim sayılırken her bir kemiğime imzasını atan adam, kemiklerimde kendi ce...