Zamanın aktığını hissedebildiğim zamanlar oldu. Çok kötü bir şey hissettiğimde, çok acı çektiğimde zaman durur. Bir köşeye sinip o kötü hissi dibine kadar içime işlediğim zamanlarda zamanının aktığını çok net hissederim. Odamın köşesinde sessizce ağlarken ama bir hıçkırığım bile dudaklarımdan peyda olmazken saniyelerin peşinden koştuğumu çok hissettim.
Zaman şimdi çok hızlı akıp geçiyor. Önce saniyeleri, sonra dakikaları, şimdi ise saatleri kovalıyorum. Yakında öyle hissiz biri olacağım ki ömrümün peşinden gitmeye başlayacağım. Öyle hızlı koşacağım ki bir an gelecek, ölüm ile aynı çizgide bekliyor olacağız ve ben hiç düşünmeden öne doğru bir adım atacağım.
Hiç düşünmeden öleceğim. Ölümü geçeceğim ve kendi sonsuzluğumu yaratacağım. Canım yanmayacak, gözyaşlarım akmayacak ama gülmeyeceğim de. Olur da cennete gidersem orada hiç gülmeyeceğim.
Şimdi bunları düşünüyorum çünkü içimden bir parçanın ölümü kovalamaktan çok keyif aldığını hissetmeye başladım. Adımlarını her geçen gün hızlandırıyor ve hayatımın daha da kısaldığını hissettiriyor bana. Ölümün o ruhsuz kokusu doluyor bazen ciğerlerime. Bazen bir ürperti alıveriyor. Bir titreme geliyor parmaklarıma ve bir uyuşukluk seziyorum. Bazen de çok üşüyorum. Sanki bir ceset kadar soğuğum artık. Hem kalben hem de bedenen.
Beni bu şehirden nefret ettirdiler ama cesedimi de bu şehre gömmelerini isterim. Bir çiçek de konmasın mezarıma. Mezar taşımda sadece "O, Elfida'ydı." yazsın. Toprağım sulanmasın. Kimse öldükten sonra bana değer vermesin. İstemiyorum. Ölünce değerimin bilinmesini istemiyorum. Mezarıma bir gül dikip beni öldürenlerin vicdan azaplarının dinmesini istemiyorum.
"Bir kahve almak için fazla düşünüyorsun."
Ensemde onun nefesini hissedip kulaklarımda onun sesini duyduğumda irkilerek gözlerimi kaçırdım. Kantinde kahve makinesinden kahve alırken ölümü düşleyen tek lise öğrencisi ben olmalıydım sanırım.
Ama gözlerimi omzumun ardından çevirip arkamda dikilen Özgür'e çevirdiğimde derin bir nefes aldım. Özgür, tüm bu ölüm hayallerimi bertaraf edip yaşamı hatırlattı bana. O gözlerinde, o dudaklarında, o masum yüzünde yaşamın en masum imzasını gördüm ve ölümü kovalayan ayaklarımın geri geri gittiğini hissettim.
"Fazla düşünmüyorum. Hiç düşünmediğim için böyle oluyor." dedim ve önüme döndüm. Güldüğünü duydum.
"Hadi al kahveni de bahçede beraber içelim." dedi. Gözlerimi kocaman açıp arkama tekrar döndüm ve ona baktım. Baya da ciddi duruyordu. Okuldakilere konuştuğumuzu belli etmeyeceğimizin sözünü vermiştik birbirimize. Şimdi niye bu teklifte bulunuyordu ki?
"Bakma öyle Elfida. Sabah kahvemi seninle paylaşmak istiyorum ve inan, kimse umrumda değil." Sesi ciddiydi ama cümlelerini söyledikten sonra beni rahatlatmak için gülümsedi. Üzerime doğru eğilip kahve makinesinde sade kahve butonuna bastı ve hemen yanıma gelip dolu bardağı aldı. Kendisine sütlü bir kahve aldı. Kantindeki abiye parayı uzattı ve iki kahveyi de elinde tutarken başıyla bana kapıyı işaret etti.
Kendimi gergin hissediyordum. Kimsenin bizi görmesini istemiyordum. Fark edilmek de istemiyordum ama Özgür ile kahve de içmek istiyordum.
Derin bir nefes aldım.
Eğer yarın öleceksem Özgür ile hiçbir sabah kahve içmediğim için duyduğum pişmanlıkla ölecektim. Eğer yarın öleceksem beni hiç umursamayan insanları çok umursadığım için hayatta istediklerimi yapamadan ölecektim.
Ve ben, eğer yarın öleceksem, son sabahımda Özgür ile vakit geçirmek isterdim.
Öne doğru bir adım attım ve elindeki bardağın birini aldım. Gülümsedi ve, "Sıcak, dikkat et." dedi. Mırıldanarak onu onayladım ve onun yanından yürümeye başladım. Kantindeki masalarda oturanların bize baktığını hissediyordum ama ben yarın ölecektim ve onları bir sonraki sabah göremeyecektim. O yüzden umrumda değillerdi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KEMİKLERİNDE CENNET | Yarı Texting (Tamamlandı)
Romanceİnsanlar konuştukça ben sustum. Ben sustukça konuşmaya zorladılar. Yargılar dinmeyince kendi mahkememi kurdum ve en ağır cezayı kendime verdim. Bu kadını yarattım ve kemiklerim sayılırken her bir kemiğime imzasını atan adam, kemiklerimde kendi ce...