Uykuyu çok seven bir çocuktum ben. İlk ve ortaokulda günde sekiz saat uyur, sabah mızmızlanmadan kalkar ve kahvaltımı kendim yapıp koşa koşa okuluma giderdim. Çalışkan bir öğrenciydim. Zekiydim de ama en çok da çalışkandım.
Hayalleri vardı o sekiz yaşındaki Elfda'nın. Görecek güzel günler vardı ki öylesine parıl parıl gülümserdi. Lakin biraz asabi bir çocuktum. Annem ve babam benimle çok ilgilenmeyince yapyalnız büyüdüm ve insanlarla iletişim kurmakta çok zorlandım. Hırslıydım, çok hırslıydım. Deneme sınavlarında birinci olmayı çok isterdim çünkü hırslıydım.
Bu hırs, beni arkadaşlarımdan uzaklaştırdı. Bazen onlara bağırdım. Pek güzel bir kız çocuğu da değildim o zamanlar. Kaşlarım kalındı ve okuldaki popüler çocuklar benimle dalga geçerlerdi. Bu nedenle daha çok yalnız kaldım ama bir o kadar da asabileştim.
Ama derslerimde hep çok başarılı oldum.
Sevilmedim ben. Hem hırsım yüzünden hem de öfkem yüzünden. Aklıma ilk geleni söyleyip beni yargılayan insanları kendi yargılarıyla yüzleştirdiğim için beni kimse sevmedi. İnsanların işi düştüğünde yanıma uğradıkları biri oldum ve bunu hiçbir zaman sorun edemedim. Buna iznim yoktu.
Zayıflayınca, insanların biraz olsun dikkatini çekince kendi hayatımı sonunda yaşayabilirim sandım. Beni severler sandım, bana saygı duyarlar sandım ama insanlar bana korkarak, çekinerek baktılar. Nerede yanlış yaptım?
Yoksa ben başlı başına bir yanlış mıyım?
"Elfida, damar yolu açmamız gerekiyor." Sırtımı döndüğüm hemşire, durgun bir tonda söylemişti ama ben bir tepki vermedim. Özgür gideli on beş dakika olmuş olsa bile döktüğü gözyaşları hâlâ gözümün önündeydi.
"Üç saniye içinde bana dönmezsen seni bu tarafa zorla döndürmek zorunda kalacağım." dedi. Dönmedim. Döndürmedi.
Çünkü odaya başka birinin girdiğini o da fark etti.
"Elfida." dedi Özgür. On beş dakika öncesine göre ses tonu daha sakindi. Odama tekrar nasıl gelebildiğini anlayamadım ama umursamayacak kadar enerjim yoktu.
Ona sırtım dönük kalmak istedim ama ben şu zamana kadar kimseyi arkamda bırakamamıştım. Özgür'ü de hiç bırakmazdım.
Yavaşça oda tarafına doğru döndüm ve yatağın üzerinde doğruldum. Hareketlerim yavaştı ve hemşire de beni beklemeye razıydı. Yüzüme düşen perçemlerimi elimle geriye doğru ittim ve bileğimi kadına doğru uzattım.
Özgür'e bakmadım.
Bu onun canını çok yaktı.
Hemşire, damar aramaya çalıştı ama zayıflayınca damarlarım da çok incelmişti. Bu nedenle daha dikkatli aramaya başladı.
Özgür yavaş yavaş bana doğru adımlamaya başlayınca burnumun direği sızladı. Çok kırgındım, çok.
Yatağın duvar tarafına sessizce oturdu ve hemşirenin işini yapmasını izlemeye başladı. Gözleri üzerimdeydi. Hiçbir ifade barındırmayan yüzümdeydi ve ne gözlerimde ne de yüzümde yaşama hevesine karşı bir iz bulamamış olması onu sarsmıştı.
Nefes alıp vermesinden bile bir anlam çıkarabilecek kadar işime işlemişti Özgür.
"Bir haber vermeyi çok gördün." dedim ona bakmadan. Dudaklarım zar zor aralanıyordu. "Gidiyorum diyemedin, öyle habersiz gittin ki ardımda bıraktığım her kapıyı gözlememe sebep oldun. Her ayak sesini sen sandım. Başında bere gördüğüm her insana iki kez baktım ama bilirsin, insanlarla göz teması kuramam."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KEMİKLERİNDE CENNET | Yarı Texting (Tamamlandı)
Romanceİnsanlar konuştukça ben sustum. Ben sustukça konuşmaya zorladılar. Yargılar dinmeyince kendi mahkememi kurdum ve en ağır cezayı kendime verdim. Bu kadını yarattım ve kemiklerim sayılırken her bir kemiğime imzasını atan adam, kemiklerimde kendi ce...