"Seni ağlarken görmek hiç hoşuma gitmiyor, Elfida Sayar." Özgür'ün hafif eğlenir, hafif de sitem dolu ses tonu beni kendime getirdi. Kollarımı onun boynundan çözdüm ve bakışlarımı yere eğdim.
"Sulu göz birini başına bela ettin, Özgür Soykan." dedim ve banka geri oturdum.
"Başımın üzerinde yerin var," dedi ve gülümsedi. Ufak bir tebessüm ettim ve istemsizce saçlarına baktım. Gerçekten yerim var mıydı?
"Ama dur, biraz neşelendireyim seni," dedi ve iki elini ağzına götürüp güçlü bir ıslık çaldı. Onun baktığı yere bakabilmek için ben de arkamı döndüm ve geçen gün bize kahve getiren kız ve oğlanı gördüm. İkisinin de üzerinde bu sefer güzel, kalın kıyafetler vardı ve bunu beni çok mutlu etti.
"Ahra! Emektar radyoyu kap gel aslanım!" diye bağırdı Özgür. Sesi gerçekten gür çıkmıştı ve kalın ses tonu istemsizce hoşuma gitmişti. Adının Ahra olduğunu öğrendiğim çocuk, koşarak bir sokağa girdi. Kız kardeşi onu ağacın köşesinde beklerken bize el salladı. Ben de ona el sallayınca bana bu sefer öpücük gönderdi ve kıkırdamadan edemedim. Ben de ona öpücük gönderdim ama bunu ilk kez yaptığım için çok yadırgamıştım.
Özgür, bizi gülümseyerek izlerken Ahra sokağın başında tekrar belirdi. Elinde antika bir radyo tutuyordu ve iki eliyle de sımsıkı kavramıştı. Bir sağa bir sola eğile büzüle koşarak yanımıza geldi ve "Buyur abi," dedi. Özgür, çocuğun saçlarını karıştırarak onu güldürdü ve sonra da ağacın önünde bekleyen küçük kıza da gelmesi için işaret etti. Kız, koşarak yanımıza geldi ve hemen abisinin elini tuttu.
Özgür gözlerini bana çevirdi ve elini bana uzattı. "Ne yapacağız?" diye sorduğumda ise, "Soru sormayacağız," diye yanıtladı beni.
Ben de itiraz etmedim ve elini tutarak ayağa kalktım. Elleri sıcacıktı ve buzdan parmaklarımı bir anda ısıtıvermişti. Özgür, gözleriyle Ahra'ya bir işaret verdi ve Ahra, radyoyu bizim oturduğumuz banka koyup açma düğmesine bastı.
Erol Evgin ve Emel Sayın'dan İşte Öyle Bir Şey şarkısı çalmaya başladı radyodan ve gülümsemeden edemedim. Bu şarkıyı çok severdim. Bazen bu şarkıyı dinlerdim ve her defasında yüzümde ufacık da olsa bir tebessüm oluşurdu. Benim için yeri çok ayrı olan bir şarkıydı bu yüzden.
Özgür, elini belime koyunca irkildim ama kendimi çabuk toparlayıp ben de elimi onun omzuna koydum. Biliyordum, dans edecektik. Biliyordum, bu şarkıya varlığıyla bambaşka bir anlam verecekti.
"Ben dans etmeyi bilmem," dedim ve gülümsedim. Kahve gözlerine ilk kez bu kadar yakından bakıyordum ve gözlerindeki parıltıları çok sevmiştim. Benim gözlerim de parıldıyor muydu?
"Ben de bilmiyorum ama sonuçta hareket etmemiz yeterli," dedi ve hafifçe salınarak hareket etmeye başladık. Ayaklarım minik minik adımlarla yana kayıyordu ve belimi tutan elinin tenimi yaktığını hissediyordum. İlk kez birinden rahatsız olmamıştım. İlk kez birinin vücudumu yargılamak için değil de değer verdiği için bana dokunduğunu hissetmiştim. Bu benim için paha biçilemezdi.
Özgür, bir anda hızlandı ve döne döne dans etmeye başladı. E haliyle beni de kendisiyle sürüklüyordu ve kahkaha atmadan edemedim. Ben gülünce, o daha çok güldü ve daha hızlı dönmeye başladı. Bir adım öne gitti, bir adım geriye geldi. Sağa kaydı, sola kaydı, bir tur döndük ve ikimiz de sesli kahkahalar attık.
Sokaktan geçen simitçi güldü bize, biz de ona güldük. Ahra ve kardeşi bizi izledi, onlara bakıp gülümsedik. Dalgalar kıyıya vurdu, onlara yaklaşıp bir selam verdik. Yan bankta oturan teyze ve amca bizi gülerek izledi ve biz de onlara gülümsedik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KEMİKLERİNDE CENNET | Yarı Texting (Tamamlandı)
Romanceİnsanlar konuştukça ben sustum. Ben sustukça konuşmaya zorladılar. Yargılar dinmeyince kendi mahkememi kurdum ve en ağır cezayı kendime verdim. Bu kadını yarattım ve kemiklerim sayılırken her bir kemiğime imzasını atan adam, kemiklerimde kendi ce...