32 ♪ Şehrinin Bütün Sokakları Bana Çıkar

1.2K 142 119
                                    

İnsan olmanın tanımı basittir. Doğarsın, inanırsın, seversin, sevilirsin, yaşarsın ve ölürsün. Her gün uyanırsın, her gece yatarsın. Bu hayat sadece bunlardan ibaret olabilirdi ama kalbi kötü insanlar da yaşadı bu dünyada. Öyle çok kirlettiler ki bu evreni, algılar oluştu, yargılar doğdu.

Başarılı olmalıymışız, güzel olmalıymışız, kıyafetlerimizle dikkat çekmeliymişiz, işimiz olmalıymış, evlenecek birini bulmalıymışız. Onu yapmalıyız, bunu yapmalıyız ama bunları konuştukça asıl insan olmayı unutmamalıydık.

Yargılar birbirini doğurdukça sevgimiz azaldı. Kimse kimseyi doğru düzgün sevmez oldu. Herkes şüpheyle bakmaya başladı birbirine. Ne geçti peki elimize?

İnsan olamayacaksam başarılı olmamın ne anlamı var ki?

Sevmeyeceksem, sevilmeyeceksem insan olmanın ne anlamı var ki?

Ama hayır. Bugünden sonra olmaz. İstemiyorum sevmeyi de sevilmeyi de. Ben sevildiğimi sandıkça kırılıyorum. Ben insanlara inandıkça ölüyorum ve yemin ederim çok yoruldum. Annemin bile beni kırmasına isyan ediyorum artık. Eğer beni duyan varsa, açık açık söylüyorum işte. Nefret ediyorum nefes almaktan, nefret ediyorum aldanmaktan.

Gözlerimi açmak istiyorum ama yapamıyorum. Kirpiklerim ne kadar da ağır böyle? Bu cılız beden ne kadar ağır geliyor şimdi?

"Bu hale gelmesine nasıl izin verirsiniz?"

Bu sözler ona aitti ama zihnim öyle yorgundu ki onun siluetini bile gözlerimin önüne getiremedim.

"O iyileşmek için kalıyor burada ama her geçen gün daha da kötüleşiyor!"

"Özgür, annesinin böyle bir şey yapacağını tahmin edemezdik. Başka hastalarımız da var bizim."

"Size kızamıyorum zaten! Onun iyileşmesini yalnızca ben istiyormuşum gibi geliyor, buna çok kızıyorum!"

Ağlıyor muydu? Yoksa her şey bir yalan mıydı? Bir rüya mı görüyordum?

Vücudumun ağırlığını umursamadan gözlerimi araladım ve başımı odanın kapısına çevirdim. Onu siyah kıyafetleri içinde görünce istemsizce elimi ona uzattım. O ise kapının önünde hemşire ile konuşuyordu ve yüzü bana dönüktü. Sanki uyandığımı hissetmiş gibi gözlerini bana çevirdi. Gözlerimiz buluşunca da hemşireyi görmezden gelip hızla odaya girdi ve yanıma geldi.

Gözlerim hemen doldu. Annemin dakikalar önce burada yaptıklarını sindirmek bir ömrümü alacaktı sanırım. Çok kırgınım ve bu yaraları sarmak sahiden ömrümü alacaktı.

Uzattığım elimi tuttu. "Günaydın, Elfida." diyip gülümsedi. Fakat gözleri parlıyordu, burnu kızarmıştı. Ağlamıştı Özgür. Fakat ne için?

"Gözlerine sızmışım sanırım." diye fısıldadım. Sesim varla yok arası gibiydi. "Çok kırgın bakıyorsun bana." dedim.

"İçime işlemişsin işte," dedi ve gülümsedi.

"Benim yüzümden mi ağladın?" diye sordum. Gözlerimde biriken yaşlar aktı fakat çok durgun yaşlardı.

"Senin için ağladım." dedi. Gözyaşlarını saklayacak biri değildi o. Bu yüzden inkâr etmeyeceğini biliyordum.

"Değmez," dedim ama işaret parmağını kaldırıp dudaklarımın üzerine koydu.

"En çok sana değer." Yanaklarımı okşadı. Uzandı, yanağıma bir öpücük kondurdu. Şifa olmasını ister gibi, yaralarımı sarsın umuduyla öptü.

"Ben buradan çıkmak istiyorum." diye fısıldadım. "Burada ölüyormuşum gibi hissediyorum. Beni götür Özgür." Sesim titredi. Bana sanırım sakinleştirici yapmışlardı. Özgür'ün kolları arasına girdikten sonra hiçbir şeyi hatırlamıyordum ve içimde görmezden gelemeyeceğim bir ağırlık vardı.

KEMİKLERİNDE CENNET | Yarı Texting (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin