Naruki parmaklarıyla sayamayacağı kadar uzun süredir yaşıyordu. Hafızası pek iyi olmasa da biliyordu ki, hayatında bir kez bile böylesine yoğun bir duygu hissetmemişti.
İhanete uğradığında? Hayır. Ailesini kaybettiğinde? Pek değil. Orta Çağ Roma'sında çıkan alevli bir çatışmada yüzlerce kişinin ölümüne sebep olduğunda? Belki. Belki bunda biraz hissetmiş olabilirdi.
"Hayır!" Ancak emin olduğumuz tek şey, toprakları gözlerinin önünde yanarken, anıları ve anılarına ait son insanlar kül olurken, dalga sesi onun çaresiz haykırışlarını süpürürken
daha önce hiç bu kadar çaresiz hissetmediğiydi.Kalbi patlayacakmış gibi atıyor, nefesleri ciğerlerine yetmiyordu. Mantıklı düşünme yetisini kaybediyordu, bağırmak ve ağlamak dışında hiçbir şey yapamıyordu. Her zaman ki gibi yine her şeyi mahvetmişti. Hiçbir işe yaramıyordu ve etrafındaki insanlara da zarar veriyordu. Düşünceler zehir gibi vücuduna yayılıyor, onu boğuyordu.
"Naruki!!" Aniden bir ses duydu ve titredi. Dağılmış ifadesiyle, onunla kayıkta olan kişilere baktığında yeni fark etti yalnız olmadığını.
"Naruki, sakin ol. Ağlamak ve sızlanmak hiçbir şeye yaramayacak." Bunu diyen grubun lideri olduğunu düşündüğü orta yaşlı, beyaz saçlı adamdı.
Naruki sert bir nefes verdi. Bu sözler onu yatıştırmadı aksine gözyaşlarını hızlandırdı.
Adam devam etti, "ellerini bağladıkları ipler gevşek görünüyor. Eğer kendini çözüp ardından bizim ellerimizi çözebilirsen bunun hakkında bir şeyler yapabiliriz. Onları kurtarabiliriz."
Naruki derince nefes alarak sakinleşmeye çalıştı. Artık bir işe yaramalıydı. Son günü bile olsa, onlar için bir şeyler yapmalıydı. Her şeyin karşılığını ödeme vakti gelmişti. Naruki titreyen ellerini kurtarmak için bir mücadeleye giriştiğinde herkesin yüzü aydınlandı. Çünkü onlar da, bir krallığın bu kadar kolay çökmesine göz yumamazdı.
Naruki ellerini tamamen kurtardığında diğerleri ona cesaret verici cümleler sıralıyorlardı. Naruki üzerinden dumanlar çıkan sarayı ve ağaçların ardından görülen kargaşaya kararsızca baktı ve tek başına bunu halletmesinin zor olacağına tamamen emin oldu. Diğerlerinin ellerini çözmek adına onlara yöneldiğinde, dağları titreten bir patlama sesiyle olduğu yerde kaldı.
Kızarmış mavi gözleri adaya döner dönmez, parlak sarayın yerle bir olduğunu, enkazının altında binlerce canavarın canını aldığını gördü. Naruto ve Sasuke'nin silüetini ağaçların üzerinde görebiliyordu. İkili, gözünü bile kırpmadan yıkılan sarayı izliyorlardı. Naruki daha sarayın neden yıkıldığını anlayamadan bir anda gelen farkındalık nefesini kesti. Gözünün önüne yıllar öncesinden görüntüler gelirken elini göğsüne götürerek sıkışan kalbinin üzerine koydu.
Naruki'nin sisli anılarında, Naruto aynı kabarık kıyafetleri ve başının üzerinde taşıyamayacağı kadar ağır olan tacıyla tahtına kurulmuş ramen yiyordu. O zamanlar gözleri hâlâ parlıyor, teni ışıldıyordu. Ne yorgun görünüyordu, ne de üzgün. Naruki'nin anlamsız kelimelerini dinlerken yüzünde sabırlı bir ifade vardı.
Sözleri bittikten sonra dudakları aralanıyordu, "bu saray sana bağlı kurulmadı mı Naruki? Sen bu adayı terk edersen ne olacağı hakkında bir fikrin var mı?"
Naruki onun önünde diz çökmüş annesinden dışarı çıkma izni koparmaya çalışan bir çocuk gibi homuradanıyordu. "Sadece küçük bir gezi. Biraz gezinip döneceğim. Çok sıkıldım tüm gün sarayda oturmaktan. Lütfen?"
"Sen adadan dışarıya çıkarsan saray yıkılır."
Naruki'nin dudakları şaşkınlıkla aralandı. Bunu biliyordu, ama tamamen aklından çıkmıştı. Naruki biraz unutkandı, belki birazdan fazla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NAMİKAGE | SasuNaru
FanfictionKonoha'da dışlanan Naruto, Sasuke ile köyden kaçıp kendi klonlarıyla dolu bir ülke yarattı ve o ülkenin Namikage'si oldu. •👑• "Efendim, ülkenizin adı ne olsun?" Ramen yiyen Naruto: "Nam nam nam." "Pekâlâ. O zaman ülkenizin adı 'Namnamnam' ve siz...