12.Bölüm

1.6K 142 78
                                    

İyi okumalar

Önceki bölümü atlamayın lütfen...

Alarm tiz sesiyle kulağını delmeye kararlı gibi ısrarla çalarken, elini pikenin altından çıkarıp, telefona götürdü ve tek hareketle susturdu alarmı. Pikeyi, mümkünmüş gibi daha da yukarı çekerken, odasının kapısı açıldı. Evet, her sabah olduğu gibi gelen abisiydi.

Pike üstünden hızla çekildi ve daha sonra odasının perdelerinin çekilmesinin sesi geldi kulaklarına. Daha sonra, adım sesleri duyuldu ve baş ucunda durdu ayak sesleri.

"Ezrak kalk artık." diye duyduğu sesle, eş zamanlı olarak çekilmişti üstündeki pike.

"Of Alkın git başımdan ya uyuyacağım." dedi Ezrak, uykulu sesiyle. Alkın kaşlarını çatarak baktı arkasını dönen çocuğa.

"Ben senin, üvey de olsa abinim. Bana abi diyeceksin. Kaç kez konuştuk bunu!" dedi. Ezrak, başını salladı.

"Hı hı söylerim." dedi uyurken. Alkın, baş ucu komodininin üstündeki suyu görünce sırıttı. Uzanıp bardağı eline aldı ve Ezrak'a seslendi.

"Suyun kaldırma kuvvetini biliyor musun Ezrak?" dedi ama Ezrak ses vermedi. Alkın, Ezrak'a doğru eğilerek, elindeki suyu başından aşağı döktü. Ezrak, söylenerek hızla doğruldu yatakta.

"Ya sabah sabah ne yapıyorsun abi ya?! Böyle mi uyandırılır insan?" dedi yüzünü, elinin tersiyle silerken.

"İşte canlı canlı örnek. Suyun kaldırma kuvveti." dedi ve kapıya yöneldi. Kapıdan çıkmadan önce arkasına bakmadan, yatakta oturan çocuğa seslendi. "Duş al ve kahvaltıya gel. İyice açılırsın duş alınca." dedi ve odadan çıkıp kapıyı kapattı.

Ezrak, ardından ters ters bakıp telefonunu eline aldı. Saat daha yediyi gösteriyordu. Sekize kadar hazır olması gerekiyordu. Sevgilisine, güzel bir 'Günaydın' mesajı çekip kalktı ve uyuşuk adımlarla odasındaki banyoya gitti.

Bir süre sonra duştan çıktı ve siyah takımını giydi üstüne. Takımının yeleğinin düğmelerini ilikleyip ceketini omuzuna atıp çıktı odasından. Aşağıya salona indiğinde, Alkın'ın sabah çayı içtiğini gördü. Elinde da tablet vardı. Sabahları olmazsa olmazıydı sabah çayı.

Alkın, masaya oturan kardeşine bir bakış atıp, elindeki tableti yanına bıraktı. Kardeşi de geldiğine göre, kahvaltıya başlayabilirdi. Tabağına biraz kahvaltılık alıp yemeğine başladı. Ezrak da aynı şekilde, kahvaltıya başladı.

"Eee?" diye sordu Alkın, bakışlarını kardeşine dikerek. Ezrak, istifini hiç bozmadan baktı abisine.

"Ne eee anlamadım?" diye cevap verdi ve çayından yudumladı. Alkın, dirseklerini masaya dayayıp, ellerini birleştirip kardeşine baktı.

"Asaf'la sorununuz ne sizin? Neden kavga ettiniz geçen gün?" diye sordu. Ezrak, ağzının içinde mırıldandı. 'Sadece geçen gün olsa iyi.' dedi ve abisine baktı ve gözlerini kaçırarak cevapladı.

"Bir sorunumuz yok. Şakalaşıyorduk sadece." dedi. Alkın, inanmadığını belli ederek konuştu tekrar.

"Gözlerini kaçırmasan inanırdım." dedi ve ekledi. "Her neyse. Bir daha görmeyeyim. Dua et ki babamın kulağına gitmiyor bunlar." dedi ve kahvaltısına devam etti. Ezrak, Alkın'a bir şey demeden baktı bir süre ve daha fazla dayanamayıp, söyledi aklından geçeni.

"Neden söylemiyorsun babama?" dedi Alkın'a. Alkın, Ezrak'a baktı ve gülümsedi.

"Ben seni üvey kardeşim olarak görmedim hiçbir zaman. Aynı anneden doğmasak da, babamız bir. Aynı soyadı taşıyoruz. Babam şirket işlerini bana devrettiği için belki kızıyorsun ona ama nedenini biraz daha büyüdüğünde anlayacaksın Ezrak. Neden söylemediğim meselesine gelirsek de, ben ispiyoncu değilim. Seni neden babama söyleyeyim? Kardeşler, her zaman birbirlerini kollar. Ben de bunu yapıyorum. Beni abi olarak görmesen de, her zaman arkanda olduğumu bil yeter. Yeterince aydınlandın mı?" dedi gülümseyerek.

Ezrak, Alkın'ın sözlerinden sonra başını salladı belli belirsiz bir şekilde. Daha sonra, hiç konuşmadan kahvaltıya devam etti iki kardeş.

Yine sürpriz 😄

Yorumlarınızı bekliyorum

Öpüyorum hepinizi 💋

AŞK OYUNU (BxB)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin