section 27

38 4 309
                                    

/öyleyse, sen gitmeden önce,
söyleyebileceğim herhangi bir şey var mı kalp atışlarını daha iyi attırmak için?
keşke estirecek bir fırtınan olduğunu bilseydim
öyleyse, sen gitmeden önce,
söyleyebileceğim herhangi bir şey var mı her eyin acıtmasını durdurmak için?
zihninin sana ne kadar değersiz hissettirdiği beni öldürüyor
öyleyse, sen gitmeden önce./
lewis capaldi, before you go

{Scorpius}
  Kapıya doğru atıldığımda kasılan bedenimin verdiği belli belirsiz acıyı hissedemedim bile, var olduğunu bilmekten ileriye gidemiyordum. Oturma odasından verandaya çıkmamın bir saniyeden fazla sürmediğini biliyordum ama saniyeler kırılarak uzadılar, uzadılar ve sonunda gözlerim Diana'yı bulduğunda kalbimin göğüs kafesimden onun ellerine düştüğünü hissettim —parmak uçlarından damlayan kan benim kanım olmalıydı. Merdivende ipleri kesilmiş bir kukla gibi kırık dökük oturuyordu ve kolları gevşekçe kendi etrafına sarılmıştı; kan akışını engellemek istercesine, kendini korumak için bunun yeterli olmasını umarmış gibi, onu koruyacak başka kimsenin olmadığını anlamış bir şekilde.

  Bir düşünceden bile kısa sürede onun hemen yanında dizlerimin üstüne çöktüm; eğer avucumdan kayıp gitmesine izin verdiğim her saniyenin kan kaybetmesine sebep olduğunu bilmesem sonsuza dek orada, dizlerimin üstünde oturup sevgilimin kendi ellerimle yarattığım harabesini izleyebilirdim. Onu içeri götürmem gerektiğini biliyordum, kollarımdan birini bacaklarının altından geçirirken gözleri belli belirsiz aralandı. Kaybettiği kandan odaksız bakan gözleri benimkileri zorlukla buldu, bir şeyler söylüyor olduğumdan emindim ama kendi kendimi duyamıyordum. "Beni niye bırakıp gittin?" diye fısıldadı bilincinin son kırıntısına tutunup kırık ve çatallı bir fısıltıyla, ardından gözleri yeniden kapandı.

  Parçalar halinde yere dağılsam canım daha az acırdı.

  Onu kaldırdım, başı gevşekçe göğsüme düştü ve kıyafetlerimin onun kanıyla ıslandığını fark ettiğimde boğazımdan yükselen çaresiz sesi bastıramadım. Onu bu hale ben getirmiştim.

  Zaten açık olan kapıyı arkamdan kapatmakla uğraşmadım. Midemdeki her şeyi boşaltmamak ve oturup ağlamamak için geriye kalan mantığımla irademin son kırıntılarına tutundum; bunun yerine onu alt kattaki boş yatak odasına taşıdım. Beyaz çarşafların üstü birkaç saniye sonra kan kırmızıya boyandı; kandan keçeleşmiş saçları çarşafların üstüne dağıldı ve kanamayı durdurabilmek için kendine sardığı kollarını çekerken sıcak kanı benim avuçlarıma da bulaştı. Görüşüm bulanıklaştı ve ancak o zaman bir süredir ağlıyor olduğumu fark edebildim. Önce ne yapmam gerektiğini bilmiyordum, düzgün düşünemiyordum, onun canı yanmasın diye hiçbir şey yapamadığım haricinde hiçbir şey düşünemiyordum. Ona ihtiyacım olduğunda benim için orada olmadığı tek bir anı bile hatırlamıyorken bana ihtiyacı olduğu ilk seferde onu savunmasızca terk ettiğim dışında hiçbir şey düşünemiyordum. Ceketimin cebindeki asaya uzanan elim titriyordu, yanlış bir şey yapmadan önce sakinleşmem gerektiğini biliyordum ama tek düşünebildiğim "Beni niye bırakıp gittin?" diye sorarken odaksızca kayarak kapanan gözleri ve titreyen, hayal kırıklığına bile uğrayamayacak kadar paramparça olan sesiydi.

  Onu nasıl bırakıp giderdim?

  Hayatım boyunca kendimi bu denli suçlu ve yetersiz hissettiğim olmamıştı. Şimdi ellerimin arasında kan kaybediyordu ve kendi sebep olduğum yıkımı bile toplayamayacak kadar suçluluk duygusuna gömülmüş haldeydim —buna hakkım olmamalıydı.

  Bu farkındalık, bana ihtiyacı varken onu terk edip gitmemin üstüne kollarımın arasında kan kaybederken bile bencilce sebeplerden ona yardım etmiyor oluşumun farkındalığı sisi dağıttı ve zihnimi netleştirdi. Asanın ucuyla kırmızı kazağının üstüne dokundum, ardından kırmızı eteğe; kıyafetler tertemiz bir şekilde üstünden çıkıp çarşafların üstünde dizilirken bakışlarım göğsünün biraz altındaki yaraya ilk kez değdi. Kalıcı bir hasar verecek kadar ciddi görünmüyordu ancak bir sıyrık ya da çizik diye adlandırılabilecek seviyenin çok üstündeydi. Kan yavaşça sızıyor, göğsünde ve karnında ince yollar yaparak iniyordu. Bildiğim her bir iyileştirme büyüsünü öyle net hatırlıyordum ki bu netlik neredeyse can acıtıyordu.

constellations | malfoyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin