section 21

103 7 105
                                        

/ne zaman bir köşeyi dönsem tam oradaymışsın gibi hissediyorum,
omzumun üstünden, her yerdesin
yemin ederim, düşünmek ve nefes almak sen havadayken çok zor,
kaçmaya çalışıyorum, ama gittiğim her yerdesin
tamamen yapayalnız olduğumu düşündüğümde ve kalbim kontrolüm altındayken,
neden seni sevmek hiç adil değil?
her yerdesin/
niall horan, everywhere

"Ne?" diye ciyakladı Diana dehşet içinde kocaman açtığı gözlerle Scorpius'a bakarak. Scorpius Diana'nın kolunu yakaladığı elini çektiğini çabuk fark ederek kendisiyle konuştuğunu hemen anladı; cevap vermeden önce gözleri Diana'nın üstünde biraz fazla oyalandı ve dudaklarını bastırarak yeniden bize döndü –daha çok bana, gördüğü şey yüzünden acı çekiyormuş gibi görünüyordu– "Bunun hakkında konuşmak istemiyorum."

Draco'nun yüzündeki eğlenen ifade ona attığım öfkeli bakıştan sonra düşük perdede bir kahkahaya dönüştü –düşündüm de, eğer babasının mahkemesinden sonra bile böyle gülmesine sebep olacaksa, sonsuza kadar alay edebilirlerdi.

"Buradan çıkabilir miyiz?" diye rica ettim tatlı bir sesle. Aptalca inşa edilmiş bu penceresiz, simsiyah koridor bana kapana yakalanmış fare gibi hissettirmeye başlamıştı.

Diana hoşnutsuz bir şekilde topuklarının üstünde döndü ve burnunu havaya dikip ayakkabısının topuklarını yere vura vura hepimizden önce çıkışa doğru yürümeye başladı, Scorpius birkaç saniye arkasından yürüyüşünü izledikten sonra güvenli bir mesafe bırakarak peşinden seğirtti. Onun için biraz üzülmeye başlamıştım, her ne kadar Diana'nın tamamen haklı olduğunu bilsem de, anlaşılan tarafsız bölge olmada çok iyi sayılmazdım.

"Yaptığına pişmansın, değil mi?" diye sordu Draco sırıtarak. Bu durumla benden daha çok eğleniyordu ki neyle eğlendiğini de anlamış değildim. Dudaklarımı birbirine bastırarak tebessüm ederken başımı kaldırdım. "Pek sayılmaz."

"Bahse varım yarım saat sonra cevabın değişmiş olacak." dedi. Yavaş adımlarla çıkışa doğru yürüyorduk ve ona kendini nasıl hissettiğini, içeride neler olduğunu, sonucun ne olduğunu ve buna benzer en az on soruyu daha sormak istiyordum ama keyfi yerine gelmiş gibiydi –en azından öyle görünüyordu– ve yeniden suratını düşürmek istemiyordum.

O yüzden, konuyu rafa kaldırıp başka zaman sormaya karar verdim.

"Bahse varım yarım saat sonra sen de bunu yaptığıma pişman olmuş olacaksın."

"Yarım saat süreceğini kim söyledi?" diye sordu sinsi bir ifadeyle, kaşlarımı kaldırıp ona alaycı bir bakış attım. Omuzları düştü. "Umarım sadece yarım saat sürer."

Izgaralardan birine girip muhtemelen olacaklarını düşündüğüm bir yeri düşündüm; böylece uçuç şebekesi bizi doğrudan bakanlığın dışına, Kırık Asalar adlı bir zamanlar günün muhtemelen yarısını geçirdiğimiz bara yönlendirdi.

Masalar büyük oranda boştu ama Scorpius ve Diana'nın nerede oturacağını biliyordum, ilk kez geldiğimizde bir masaya oturmuş ve nasıl olduysa o günden sonra orayı hep bizimmiş gibi sahiplenmiştik. Şansımıza, ya da gün içinde şehrin bu yakasında insanların Bakanlık'ta olmalarından dolayı –ki ikincisi olduğunu sadece emin olmakla kalmayıp biliyordum da– o masaya hiç doluyken denk gelmemiştik.

Ve henüz masada garip bir ortam vardı, Scorpius ve Diana masanın hep oturdukları tarafında yan yana oturmuşlardı ama masanın en uç iki tarafına doğru çekmişlerdi sandalyelerini –eminim bu Diana'nın fikriydi çünkü Scorpius sabahtan beri birazdan onu yakalayıp kollarını etrafına saracakmış gibi bakıyordu, sadece bakmakla yetiniyordu– ve bir fırtına öncesi sessizlik vardı. Scorpius kaçamak bakışlarla Diana'yı izliyordu, Diana'ysa tırnaklarındaki lacivert ojeleri sanki çok ilginç şeylermiş gibi dikkatle inceliyordu.

constellations | malfoyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin