section 15

80 8 75
                                        

/hayır, arkadaşlar bana senin davrandığın gibi davranmazlar,
her şeyin bir sınırı olduğunu biliyorum;
ama arkadaşlarım beni senin sevdiğin gibi sevmezler/
ed sheeran, friends

5 Eylül 2000, Salı
{Karen}
  Bardaktan boşalırcasına yağan yağmur, rüzgarın etkisiyle verandanın girişini ıslatırken endişeyle kapıya bir daha vurdum. Islanmamıştım ama damlaları etrafa sıçratan buz gibi rüzgar dişlerimin birbirine çarpmasına sebep oluyordu.

Her söylediğimi terslediği Pazar sabahından sonra onu görmemiştim, iki gündür hiç sesi çıkmamıştı ve anlaşılan onu görmeyen tek kişi ben değildim ki Scorpius yarım saat kadar önce sırılsıklam bir şekilde bir dizi küfür eşliğinde kapıma dayanmıştı. Tesadüfen iki gündür Scorpius'u da hiç görmemiştim ama akşamları Diana'ya uğradığımda günü onunla geçirdiğini öğreniyordum. Draco'ysa, pekala, beni gördüğüne pek memnun olmadığını belirtmişti ve üstelersem uzayacağını hissettiğim için sessiz kalmayı tercih etmiştim –sorunun ne olduğunu düşünerek kendi kendimi yediğim boş saatler haricinde epey sessiz.

Scorp memnuniyetsiz bakışlar eşliğinde Draco'nun kendisiyle konuşmak istemediğini ve kapıyı suratına çarptığını hiç kibar olmayan ve oldukça küfürlü bir şekilde anlatırken antrenin ahşap döşemesini sırılsıklam etmesini görmezden gelmiş; şansımı denemeye karar vermiştim ve Scorpius da bu sırada Draco'nun tüm bu dengesiz hareketlerinin sorumlusu ve suçlusuymuşum gibi ekşi bir bakışla kapıyı benim suratıma çapmıştı. Oyun mu oynuyoruz? Ben de gidip Diana'nın mı kapısını çarpmalıyım?

Asıl kafamı kurcalayansa Draco'nun davranışlarıydı. Anlaşılan beni görmek istemiyordu –ki bu benim durumum düşünüldüğünde epey kırıcıydı– ama Scorpius'un suratına kapıyı kapatması çok daha farklıydı. Evet, birlikte büyümüştük, beni çok severlerdi, ben de onları çok severdim ama ikisinin arasındaki bağ anlatabileceğim türde bir şey değildi. İçten içe hep özendiğim harika bir ilişkileri vardı ve problemin büyüklüğü buradan bile anlaşılıyordu.

Hiçbiri bir şekilde lanetlenmiş gibi tamamen huzurlu geçmeyen neredeyse on yılı aşmıştık ve bir şekilde hep yan yanaydık ama o her ufacık problemde kendi kabuğuna çekiliyordu. Sürekli bir şekilde kapısının dışında kalıyordum ve artık buna katlanamıyordum. Yalan söylemiyordu, oysa o, bilirsiniz, eğer istiyor olsaydı tek ayak üstünde dokuz yalan söyleyebilirdi. Susmayı yeğliyordu. Kapılarını kapatıyor, pencerelerine kalın perdeleri sonuna kadar çekiyordu ve bir anda korkutucu kalesi öyle yükseliyordu ki uzaklığı yüzünden üşüyordum.

Ah, elbette içinde bulunduğumuz an bu sahneyi mecaz olmaktan çıkarmıştı. Gerçekten perdeleri çekiliydi, kapıyı ısrarla açmıyordu ve şey, dişlerim birbirine çarpıyordu. Kapıyı açacaksa yarım saat burada böyle oturabilirdim tabii ki.–

Kapı beklemediğim bir anda hızlı bir şekilde açıldı ve kapının eşiğinde birkaç saniye birbirimize baktık. Bakışlarım yılların alışkanlığıyla bu nefes almak kadar doğal bir şeymiş gibi sağlam olup olmadığını kontrol etti, göründüğü kadarıyla öyleydi ama bayık bakıyordu. Açtığı kapıyı onun bir şey söylemesini beklemeden daha da ittirerek içeri girdim ve itiraz etmesi için yeterli süreyi sağlamadan arkamdan kapattım. Zaten ağzını açmaya yeltenmemişti bile, keşke ara sıra beni şaşırtsaydı. İçerideki sıcak hava buz tutmuş bedenimin etrafını sardığında titreyerek rahatlamayla karışık bir nefes verdim ve bu sırada durgun bir şekilde hareketlerimi izlerken "Üşümüşsün." dedi yavaş bir şekilde. Kelimelerinde belirgin bir aksan vardı.

"Kapıyı açmadığın için olabilir." diye mırıldandım tereddütle yanına yaklaşırken. Burnuma kendi parfümünün kokusuyla keskin bir alkol kokusu doldu ve düşüncemi doğruladı. Sıkıntıyla iç çektim.

constellations | malfoyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin