part i: karen
Aylardan hazirandı, yaz ilk demlerini yaşıyordu ama bu hafta Londra'nın renkleri soluk, rüzgarları mevsimine yakışmayacak şekilde cansızdı. Beyaz tabutun dikkatle toprağın içine doğru alçaltılmasını izledim ve daha önce cenaze görmemiş bir insanın nahifliğiyle bir şeyler olmasını bekledim; bir yağmur yağmasını, bu kasveti üstümüzden mezarlığa akıtmasını, bir fırtınayı, filmlerde ve kitaplarda ölümü romantik kılmak için kullanılan tüm o betimlemeleri, bir şeyler, ne olursa. Parmakları benimkilere dolanmış, diğer avucumun altında kaskatı olduğunu hissedebildiğim genç adamın üstünden bu milyar yıllık acıyı alabilecek ne olursa.
Ama ölümle ilgili hiçbir şey romantik değildi. Hafif değildi. Birinin sesini son kez duyuyor olmanın, bunu önceden bilmiyor olmanın, söylediklerini asla geri alamamanın ve söylemek istediklerini bir daha duyuramıyor olmanın hiçbir yanı merhametli veya acısız değildi. Hakkında hiçbir bilgiye sahip olunmayan bir karanlığa insanları kurban vermenin, bütün varlıklarının silinip gittiğini biliyor olup bununla yaşamak zorunda kalmanın zamanla azalır bir yanı yoktu.
Başımı koluna doğru yaslayarak avucunu hafifçe sıktım. Gözlerini tabuttan alamıyordu, veda etmeye hazır değildi ve bütün vücudu bunun ağırlığıyla ezilmişti ama yine de baş parmağı işaret parmağımın boğumlarını hafifçe okşadı.
Scorpius diğer tarafındaydı; bir eli omzundaydı —her zaman, her zaman oradaydı, Scorpius'un bir eli her zaman Draco'nun omzunda olacaktı, ta ki bir başka beyaz tabutu daha gömmek zorunda kalana kadar, ve Draco'nun diğer eli, Scorpius'un omzundaki elinin üzerinde gevşekçe asılı duruyordu; her zaman burada olduğunu biliyorum. Bir kabul, bir teşekkür.
İlk toprağı tabutun üstüne o atmalıydı ve bu ironi beni hasta ediyordu, ruhundan bir parçayı gömüyordu ve ilk toprağı da o parçanın üstüne kendisi atıyordu —bunun bir ölümü ve doğal dengeyi kabullenme ve kucaklama hareketi olması amaçlanmış olmalıydı ama ölümü kabullenmek diye bir şey yoktu. Olana razı gelmek, başını eğip çekilmek insan doğasında yoktu; sonsuza dek o kaybettiğimiz gülümsemeleri, hiç veremediğimiz sözleri, konuşamadığımız saatleri, sahip olamadığımız anıları geri isteyecektik.
Ilık bir rüzgar siyah eteklerimin ucuna dokunup geçti. Diana'nın bir adım geri çekilirken ellerini ağzına bastırdığını gördüm— Narcissa'ya ve gelecekte kaybedeceği her bir sevdiğine, unutacağı her bir sese ağlıyordu.
Tabut silik bir tıkırtıyla toprak tabana oturdu.
Boğazımda bir kayıp yumağı vardı. Bütün bu pamuk ipliğine bağlı dünyada sürekli yararsız gururlarla, amaçsız hayırlar, isteksiz vedalar ve çaresiz yalanlarla çok, çok vakit kaybetmiştik.
Draco yavaşça dolanmış parmaklarımızı çözdü ve kuzeninin elinin altından sıyrılmadan önce Scorpius'un elini son bir kez sıktığını gördüm. Öne doğru bir adım attı. İki adım. Tabutun oturduğu çukurun başında durup yalnızca saygıyla diyebilebileceğim bir şekilde eğilerek asasının ucuyla toprağa dokundu —ellerinin belli belirsiz titriyor oluşunu, asayı kavrayışının gücünden parmak boğumlarının bembeyaz kesilişini görüyorlar mıydı? görüyor olmalılardı— ve ancak toprak boyun eğerek kum taneleri gibi çukurun içine akmaya başladığında bir adım geri çekilerek doğruldu. Gözleri toprağın aktığı noktaya sabitlenmişti.
Yeni, kuru bir rüzgar dalgası yanaklarıma dokundu. İnce bir soğuk dalgasının şerit şerit yüzümden aşağı indiğini ancak o zaman fark ettim.
Toprak sessizce tüm çukuru doldurdu ve sanki birilerinin hayatından bir parça koparmamış, sanki o çukur hiç açılmamış gibi eski haline büründü.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
constellations | malfoy
Фанфик"you'll never be alone." jupiter, bellona, neptune and venus. ♪draco malfoy au.