5 Kasım, 1998
{Karen}
"Size de günaydın." diye mırıldandım varla yok arasında, gözlerimi henüz açamamıştım. Çevremdeki sesleri algılayamasam da seçebiliyordum ve birisi perdeleri sonuna kadar açtıktan sonra gözüme çarpan güneş ışığını da fark edebiliyordum. Son bir ümitle yastığıma daha çok sarıldım. Sesler kesilmişti, belki uyumaya devam etmeme izin verirlerdi–Aniden bütün yön duygum şaştı, ellerimi kullanarak düşüşünü yavaşlatmak istedim ama kollarım da tamamen yorgana dolanmıştı, tepetaklak olarak kendimi yerde buldum. Tamamen dehşete düşmüş bir şekilde tepemde dikilen üç farklı gölgeye baktım, gözlerim açılabilecekleri kadar kocaman açılmıştı ve kalbim korkuyla çarpıyordu. Eğer saniyeler önce bulunduğum konumu ve şu anki pozisyonumu ilişkilendirebilseydim muhtemelen tepki verirdim. Oysa ben söyleyebileceğim onca şeyin arasından "Şu lanet yorgan nereden geldi?" diye homurdandım.
"Bence düşünceli bir hareketti." dedi Draco, sırıtmamak için kendini zorluyordu. "En azından canın acımadı."
"Vay canına!" dedim gözlerimi büyüterek. "Birini yataktan düşürerek uyandırırken canı acımasın diye yorgana dolamanız ne kadar düşünceli bir hareket!"
Scorpius kendini tutamayarak kahkaha attığında çatılı kaşlarım arasından ona korkunç bakışlar attım –ne yazık ki pek takmadı. Başımdan aşağıya su dökülerek klişe bir şekilde uyandırılmanın daha çok hoşuma gideceği gerçeğinden bahsetmek isterdim, uykum tamamen açılmıştı. Diana da kıkırdayarak Draco'ya baktı. "Karen'ı buradan tam olarak nasıl kurtarmayı düşünüyorsun?"
"Bu parlak fikir senindi, değil mi?" diyerek ağlamaklı bir şekilde laf attım Draco'ya. Kozaya sarılmış gibiydim ve işin kötüsü başı ve sonu belli değildi. Hatta bir ucu olduğundan da emin değildim. "Biliyordum!" Bu kez Diana da kahkaha atarken hüzünlü bir şekilde ofladım.
Draco sırıtarak elini asasına attı ve aynı saat dilimi içerisinde ikinci kez kendi isteğim olmadan yerden 'kozamla birlikte (!)' havalandım. Düşünürcesine elini çenesine koydu, neyi düşündüğünü gerçekten merak ediyordum. Ayrıca hala gülüyordu ve benim odaklanmam gereken şey kesinlikle bu değildi. Sanki bulaşıcıydı, gülümsediğini görünce benim de içimden gelen tek şey bu oluyordu, dolayısıyla somurtmaya devam etmek için kafamı çevirip hüzünlü bakışlarımı Scorpius ve Diana'ya yönelttim. Diana şirince gülümsedi ve bana el salladı, Scorpius'sa onun bu haline gülümseyip yanağından öptü.
Şurada resmen kundaklanmıştım ama Scorpius ve Diana asla değişmiyordu, şu cicim aylarından bir türlü çıkamamışlardı. Tek problem yaklaşık 5 yıldır çıkıyor olmalarıydı. Gözlerimi kıstım.
Sonra yorgandan can çekişir bir yırtılma sesi geldi, sesi duyduğum anda kafamda çarklar hızla harekete geçmiş ve düşeceğimi algılamışlardı ama yapabileceğim bir şey yoktu. Saniyeler içinde yeniden, bir kez daha yere doğru hızlı bir iniş yaşadım.
Gözlerimi kapatıp yüzümü buruşturarak düşmeyi bekledim, ama beklediğim olmadı. Çok tanıdık bir koku göğüs kafesime doğru sızdı, aynı anda da saçma bir refleksle sımsıkı yumduğum gözlerimi açtım. –İçinde bulunduğum onca yıkıntı, gördüğüm onca ölü beden, göremediğim bir sürü güneşli günden sonra basit bir yükseklik sebebiyle gözlerimi kapatabiliyor olmam bana hala insan olduğumu hatırlatıyordu.– Hepimizi şaşırtarak bu kez gerçekten düşünceli bir hareket sergilemiş ve düşmeden önce beni yakalamıştı. Çatılı kaşlarım istemsizce gevşedi ve elimden gelen tek şey iç çekmemek için kendimi tutmak oldu.
Bir sessizlik. Hiçbir şey söylemedim, o da hiçbir şey söylemedi, Scorpius ve Diana da bir şey söylememişti. Durum aslında komikti, her ne kadar benim açımdan olmasa da.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
constellations | malfoy
Fanfiction"you'll never be alone." jupiter, bellona, neptune and venus. ♪draco malfoy au.