section 13

94 9 19
                                        

18 Aralık 1999, Pazar

{Karen}
"Öfkenin onlarca insanı ne hale getirdiği hakkında düşünmeden edemiyorum," dedi Diana. Başını nazikçe elini tutmuş olan Scorpius'un omzundan kaldırdı ve cama doğru yaslayarak derin bir nefes aldı. "Taslakta bile kaçıkça gelen böylesine bir şeyi uygulamaya koymak için akıllarını kaçırmış olmaları lazım."

"Kayıpları için acı hissetmelerini anlayabilirim ama okulun sınırları içerisinde cisimlenemedikleri için ev cinlerini öğrencileri okuldan buharlaştırmakta kullanıp güçleri kendilerine denk olmayan küçük çocukları intikam planlarına dahil ederek kendilerini kin duydukları gruptan daha iyi bir yere koymuyorlar." dedim omuz silkerek. Garip şekilli toprak oda hala aklıma geldikçe tüylerimin ürpermesine sebep oluyordu.

"Ölüm Yiyen." dedi Scorpius yumuşak ve ikna edici bir şekilde. "Tabuymuş gibi davranmana gerek yok. Yüksek sesle söyle."

   Üstünden ne kadar geçmiş olursa olsun bu durum beni hala tereddüte düşürüyordu; ne zaman bununla ilgili konuşmaya hazır olacaklarını kestiremiyordum çünkü. Örneğin Scorp hala annesinin adını duymaya bile katlanamıyordu ve Draco da koluna her temasımda gözle görülür şekilde irkiliyordu –ben de ona temas ettiğimde aynı şeyi farklı sebeplerden hissediyordum ama bunun konumuzla ilgisi yok. Scorpius'a şüphe dolu bir bakış attım ve bana güven verircesine tebessüm ettiğinde tekrarladım. "Ölüm Yiyen."

İkisi de irkilmedi bile. Pekala.

"Her neyse." diye geçiştirdim elimi havada sallayarak. "Bir şekilde iyi tarafta görünenlerin içinde bile derin bir karanlık bulunduğunu ve o çukura düşmenin ipte yürümeye benzediğini gözlerimizle bir kez daha görmüş olduk." Bunun başkaları için bir anlam ifade etmesi gerekmiyordu elbette ama ben bu dengeye inanıyordum. "Tıpkı eski Çin sembolü yin yang'daki gibi."

Sonra Draco, anlatırken heyecanla ileri geri savurduğum kollarımı bileklerimden yakalayarak beni durdurdu. "Gözümü çıkaracaksın." dedi sakin bir tavırla. "Biraz daha kıpırdanırsan da oturacak yerim kalmayacak."

Oturduğumuz alana göz atarak dudak büktüm. Doğru söylüyordu. Küçücük pervaza sığmak için ciddi bir gayrete girmiştik çünkü dışarıda lapa lapa kar yağıyordu ve Scorp Diana'yı yanında istediğinden ortak salonun yumuşacık koltukları da işimizi görmezdi. Diana ve Scorpius yine de o kadar zorlanmamışlardı çünkü temas halinde olmak onlar için nefes almak kadar normaldi. Bizse oturabilmek için bayağı itişmek zorunda kalmıştık. Önce cam kenarına kim oturacak, tartışması yapmıştık ve onu ben kazanmıştım; sonraysa beş dakikada bir kıpırdanıp durursam düşeceği konusunda beni uyarmak zorunda kalmıştı çünkü ben diken üstündeydim –doğal olarak– ve bu yüzden yerimde rahatça oturmak beni sıkıntıya sokuyordu.

Memnuniyetsizce bakışlarımı önüme çevirdiğimde bileklerimi tuttuğu ellerinin belli belirsiz titrediğini fark edip kaşlarımı çattım. "Sen üşüyor musun?"

"Ne?" diye sordu anlamayarak. Gözlerimle ellerini işaret ettim. "Titriyorsun."

Ateşe dokunmuş gibi aniden ellerini çekti ve ona garip bir bakış attım. "Ben kolay kolay üşümem, biliyorsun." dedi düz bir şekilde. "Yeniden konuşurken gözümü çıkarma eğiliminde bulunursan kötü niyetli olduğunu ve beni sinsi planlarına alet ettiğini düşüneceğim." Yüzünden bir gülümseme gelip geçti.

"Birbirinden çok sıkılmış evli çiftler gibi birbirinizi yemeniz bazen çok sıkıcı oluyor." dedi Diana eğlendiğini saklamadan göz devirerek. Scorpius "Ya da biyolojik olarak kardeşmişsiniz gibi." diye Diana'nın sözünü böldü. "9 yılda değişmeyen tek şey bu herhalde."

constellations | malfoyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin