section 16

67 10 33
                                    

/buraya kadar geldiyseniz yıldıza dokunur musunuz, teşekkürler🥰/

{Karen}
[ertesi gün]

Cisimlenmenin getirdiği baş dönmesiyle gözlerimi birkaç kez hızla kırpıştırdım. Diana'nın evinin bahçesinde dengemi sağlamaya çalışırken suratıma çarpan soğuk havayı hissettim; iki gündür evden neredeyse hiç çıkmamıştım ve hava durumunun nasıl olduğuyla ilgili gerçekten fikrim yoktu. Bir geceyi ve onu takip eden ve bizi bu akşama bağlayan gündüzü hayal bile edemeyeceğim bir huzurla geçirmiştim ve kıpırdayarak o evden çıkmak epey zor olmutu ama birilerine anlatmak istiyordum. Çatılardan bağırasım, herkes duyana kadar sürekli tekrar edesim vardı. Ve böylece, buradaydım.

Görüşüm netleşir netleşmez bakışlarım merdivene kaydı ve elinde dibi görünen bir şişe olan Scorpius'la göz göze geldim. Diana'nın merdivenlerinde, elinde şişeyle Scorpius. Harika, yeniden başlıyoruz.

Bu arada, bu ikisinin neyi var böyle? Birinin kafayı bulması diğerinin ayılmasını beklemiyor bile.

"Scorpius," dedim yavaş adımlarla yanına yürüyüp önünde dizlerimin üstüne çökerek. "Sorun ne?"

"Sorunun ne olduğu çok sikinde gibi davranmayı kes," dedi neredeyse hırlayarak, ama dudakları alayla kıvrılmıştı. "Haklı da olsa haksız da olsa onun tarafını tutacakken bana arkadaşlık tiyatrosu oynaman çok komik."

Bir an söylediklerini anlayamadım. Onu merdivende gördüğümde aklımda bin farklı ihtimal belirmişti ama duymayı beklediğim son şey buydu. Biri kafama sert bir cisimle vurmuş gibi neredeyse sendeleyecektim, ama kafası iyi olduğunda nasıl bir drama kraliçesi olduğunu ve o makul, sakin çocuğun içinden nasıl saldırma içgüdüsüne sahip bir akrebin fırladığını biliyordum. Yarın bana bunu söylediği için üzüleceğini biliyordum. Pişman olacağını, hatta sabah ilk iş kapıma geleceğini biliyordum. Ve ayrıca, öfkeden köpürürken onunla kavga etmenin hiçbir anlamı da yoktu. Suyuna gitmezsem hiçbir şey öğrenemeyeceğimi biliyordum.

"Bunun doğru olmadığını biliyorsun," dedim üzgün bir ifadeyle. Sesim çatladı, biraz daha uğraşsam gözlerim bile dolabilirdi ama abartırsam da apayrı bir şekilde saldırıya geçebilme olasılığını göze alamadım. Doğrusu, ölçüyü kaçırdığında Scorpius'un ruh hali öyle hızlı değişiyordu ki kendisinin bile yetişebildiğinden şüpheliydim. "Seni sevdiğimi biliyorsun." Karşı çıkmadı, ama hala tiksinme dolu bakışlarla suratıma bakıyordu. "Ama haklı da olsan benim söyleyeceğim teselli sözlerine ihtiyacın olmadığını biliyorum."

   O beni yanıtlayamadan ya da tersleyemeden, hangisi olacağını kestirememiştim ve anlaşılan asla da öğrenemeyecektik, başka birinin cisimlendiğini belirten 'pop' sesi sessizliği böldü. "Ben de seni arıyordum," dedi tanıdık ses ve bu sefer bana söylenmediğini biliyordum. Kırdığım dizlerimin üstünde doğrularak yüzümdeki sahte üzgün ifadeyi yok ettim ve "Yarın istemeyeceği bir şeye sebep olmadan bu aptalı buradan götürmemiz gerekiyor." dedim buz gibi, kuru bir sesle.

"Anlaşılan bir huzur ortamının içine düşmedim." diye mırıldandı Draco tek kaşını kaldırıp Scorpius'a yaklaşırken. Her gün Diana'nın basamaklarında sohbet ediyorlarmış gibi bir rahatlıkla Scorpius'u yana doğru kayması için dürttü ve Scorpius ona itiraz etmedi. Gördünüz mü? İşte bundan bahsediyorum.

"Ee, neden kapıda oturuyoruz?" dedi Draco rahatça. Bakışları bir an bana döndü ve birkaç adım daha gerileyerek üç basamak altlarında bağdaş kurana kadar da gözleriyle beni takip etti.

"Diana'yla konuşmak istiyorum." dedi Scorpius pürüzlü bir sesle. Yatışmamıştı, daha kötüsü, artık öfkesini bize yöneltmeyecekti.

"Öyleyse neden kapısını çalmıyorsun?" dedi Draco. Kapıyı onun çalmayacağından eminmiş gibi rahattı. Elini Scorpius'un omzuna koydu. "Ne zamandır buradasın?" Scorpius omuz silkti.

constellations | malfoyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin