/oh, ve neden bırakamıyorum?
kalbimi açıp kırdığın zaman?
sana bildiğimden daha fazla ihtiyacım var,
ve direnemiyorum.
tenimle mücadele ettiğinde,
gitmene asla izin vermek istemiyorum./
shawn mendes, perfectly wrong{Stella}
[13 Eylül, ertesi gün]
Yedek anahtarı nerede sakladığını bildiğimden sadece anahtarı kilitte çevirdim ve içeri girdim. Neredeyse öksürecektim; içerisi acayip havasızdı, kim bilir pencereler en son ne zaman açılmıştı. Gözlerimin karanlığa alışması birkaç saniye sürdü, bu sırada da Scorpius gözlerini ovuşturarak merdivenlerden aşağı indi.Gri eşofmanı öyle gevşek bağlanmıştı ki üstünden düşmek üzereydi. Siyah tişörtü omzundan kaymıştı, ellerini yüzünden çektiğinde göz altlarındaki mor halkaları gördüm.
Elimdeki çantaları ve valizleri zemine, olduğum yere bırakarak ona doğru yürüdüm ve kollarımı boynuna sardığımda o da bana sarıldı. "Cesedine mi sarılıyorum şu an?" diye sordum şakayla karışık bir endişeyle. Burnundan bir nefes vererek gülmeye benzer bir ses çıkardı. "O kadar uzun süre ortadan kaybolursan olacağı bu."
"Ülkeye döner dönmez senin yanına geldim Scorpius," diye mırıldandım surat asarak. Surat astığımı net bir şekilde görebilsin diye de geriye doğru çekildim. "Ama gördüğümü beğenmedim."
"Ben beğendim," dedi, neredeyse sırıtacaktı. "Ama bronzlaşamamışsın."
"Evet, bronzlaşamadığımız hakkında haklıymışsınız ama konuyu dağıtma," Baş parmağımla göz altlarına dokunduğumda suratını buruşturarak başını geriye doğru eğdi. Fırsattan istifade eğik duran tişörtünü düzelttim. "Bu ne hal, Scorpius?"
"Uykusuzum sadece." Ben üstünü tamamen düzeltmeden önce ellerimi uzaklaştırdı. Böylece ben de kapının önünde yere bıraktığım valizleri duvar kenarına doğru ittirerek perdelere saldırdım. Güneş ışığı muhtemelen günler sonra içeri girdiğinde Scorpius ışık hastalıklıymış gibi suratını buruşturdu. "Kapatır mısın şunları?"
Onu görmezden geldim ve mandalını kaldırarak camları yukarı doğru ittirdim. Kollarını kavuşturarak surat astı. Yanından geçip mutfağın camlarını da açtım, kapıdan atılıp yerde birikmiş mektupları da kaldırıp vestiyere bıraktım. "Büyükbabamın öldüğünü geç fark ettiğimizde de kapıda böyle mektuplar birikmişti."
Beni duymamış gibi davrandı. Herhangi bir cevap vermek ya da laf atmak yerine kendi kendine homurdanarak yaslandığı kapı eşiğinden doğruldu ve salona girdi; ben de biraz sonra onu izledim.
Koltuğa külçe gibi oturduğunu ve başını ellerine yasladığını görmek içimi acıttı. Hareketlerim yavaşladı ve uysal bir şekilde yanına oturarak saçlarını arkaya doğru taradım. "Ağabey, bana sorunun ne olduğunu anlatmayacak mısın?"
İlk kez beni ciddiye alarak başını kaldırdı –ona hitap şeklim belki de gerçekten ciddi olduğumu fark etmesini sağlayan şeydi, çünkü aramızda sadece iki yaş vardı ve ben ona hep adıyla seslenirdim, aksini istediği durumlarda bile– ve suratındaki dağılmış ifade yüzünden ona yeniden sarılmak istedim. Gerçekten canı yanıyor gibi görünüyordu; ve küçük kardeşinin yanında bunu saklamasına gerek yoktu. Çünkü ben onun için buradaydım. Tıpkı onun her zaman benim için orada olduğu gibi.
Beni evdeki bütün kargaşadan uzak tutan Scorpius'tu. Onun içine girmek zorunda olduğu her türlü boktan durumun dışında yetişmiştim, ve hepsini ona borçluydum. Aile dramalarına dahil değildim, adımı söylediğimde kimse soyadımın Malfoy olup olmadığını sormazdı. Bunun için hiç yargılanmamıştım. Kendi için kurtuluşu bulamasa da bir şekilde benim paçamı hep kurtarmıştı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
constellations | malfoy
Fanfic"you'll never be alone." jupiter, bellona, neptune and venus. ♪draco malfoy au.