section 33

19 2 195
                                        

/seni tanıyorum, sen böylesin
işler istediğin gibi gitmediğinde düzeltmeme ihtiyacın var
ve tıpkı kendim gibi, düzelttim
ama şimdi bütün nedenlerim bitti
ve şimdi aniden, hepsini geri istediğini söylüyorsun
ve bana söyleyebilir misin, bu cesareti nereden buluyorsun?
evet, sahip olduğumuz her şeyi özlediğini söyleyebilirsin
ama ne kadar acıttığı umurumda değil,
önce sen beni parçalamışken.
tate mcrae, you broke me first/

-
Ayna uzun zaman sonra ilk kez doğrudan gözlerime bakıyordu.

Çok uzun zamandır yansımalarımda yağmur gibi gözyaşları görüyordum, göz çukurlarımdan aşağı anı iplikleri gibi parlayarak akıyorlardı. Son kez onun gözlerinde kendi yansımamı, gözlerindeki yıldızlar sanki benim tenime serpilmiş gibi dururken, gördükten sonra aynalar bir hastalık gibi kaçtığım eşyalar haline gelmişti; en son ne zaman yansımama gözlerimi kaçımadan bakabildiğimi anımsayamıyordum.

Ama bu gece biraz daha uğraşırsam yansımam da bana gülümseyecek gibiydi.

Bu iyileşmek miydi bilmiyordum.

Bu iyi miydi onu bile bilmiyordum. Kafamın içinde duyularımın hepsini kalın bir sis gibi örten yeni bir sessizlik vardı; sanki yıllardır farkında bile olmadığım bir savaş veriyordum ve şimdi surlar boşalmıştı —ve belki, verdiğim savaş sadece benim hatırladığım anıları canlı tutmak içindi; yıllarca kendimi yaşandığına dair tek kanıtın benim hafızam olduğu anılara tutunmak için zorlamıştım ve belki de bu yüzden, artık Atlantik'in ötesinde bir yerde bütün bu anıları canlı tutabilecek bir başkası olduğunu bilmek bırakmama sebep olmuştu.

Belki, belki bu iyileşmek değildi, belki sadece gece çökmesinden gün ışıklarına kadar süren duraksamayı yaşıyordum ama her şey yeniden rayından çıkana kadar, nefes alabiliyordum.

Gözlerimi aynadaki yansımamdan çekip kenardaki havluya uzandım. Ne zamandır mermere yaslanıp aynaya baktığımı bilmiyordum ama avuç içlerim hafif hafif sızlıyordu. Banyonun kapısı ben çıkarken arkamdan otomatik olarak kapandı ve adımlarım parkenin üstünde sessizce salona yöneldi. Sakin bir cumartesi sabahıydı ve cam salon duvarından dışarıda hafif atıştıran yağmuru ve dalları kıpırdatan rüzgarı seçebiliyordum; böyle yağmurlu günler hiçbir işe elimi bile sürmek istemediğim nadir zamanlardandı ve tek istediğim, bütün klişeliğine rağmen bir bardak kahveyle cam kenarında oturmaktı.

Camdan kayıp giden taneleri izlemek bana Londra'yı anımsatıyordu. Her nasılsa çocukluğuma aitti sanki o görüntü ve her seferinde 7 yaşındaydım. Yalnız bu kez tek başımaydım ama buna da alışmıştım.

Uzun zamandır iş haricinde her şeye odaklanma sorunu yaşadığımdan neredeyse üstünde toz birikmiş kitabı kenarda cama bitişik olan küçük kanepeye bıraktım ve arkası olmayan kanepenin kollarına attığım battaniyeleri de üstüme doğru çektim. Belki bu sessizlik fırtına öncesiydi ama fırtına gelmeden önce her saniye yine de bana aitti.

Üç gün olmuştu.

Ara ara saate bakma içgüdüme engel olamıyordum, sanki geç kalan bir şeyi bekliyordum ama aslında, dört yıl geç kalan birini hala bekliyor olmam mümkün değildi.

Belki beklemeyi keserdim.

Son saati kontrol edişimden kırk dakika sonra kapı kısa bir şekilde çaldı ve kalbimin göğüs kafesime yaptığı tek bir hızlı vuruşu görmezden geldim. Bu üç gündür kapı sesini her duyduğumda aynı şeyi yeniden yaşıyordum, sanki ona adresimi hiçbir zaman bırakmadığımın farkında değilmişim gibi —sanki onu açık kollarla karşılarmışım gibi— ve aslında şimdi de gelenin büyü postası olduğunun farkındaydım.

constellations | malfoyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin