Güneş bir geceyi daha devirir ve gökyüzünü hüzünlü bir lilaya boyarken Karen pencere pervazında ince bir battaniyeye sarılmıştı. Koyu yeşil battaniyenin ucunda gümüş bir M işlemesi vardı, belki de Draco günlerdir bunu arıyordu ama kız bunu düşünecek kadar iyi hissetmiyordu kendini. Sürekli üşüyordu, bunun hava durumuna bağlı olmadığını anlayalı ise çok olmuştu. Çünkü bazı üşümeler fiziksel değil, ruhsaldı. Kirpiklerinde biriken damlaları gözlerini kırpıştırarak yok etti ve odaksız bakışları dışarıda dolaştı.
Güneşin doğuşunun sadece yeni bir gün olduğunu düşündüğü zamanları çok özlüyordu, o zamanlar üstünde böyle bir sorumluluk yoktu zira taşıyamadığı şey duyguları değildi, aksine bunun getirdiği suçluluk duygusu daha kötüydü. Takvim sadece değişirdi, ama artık takvimin her değişimi Karen için sabahları izleyerek moral bulduğu yeni bir şafaktı. En son ne zaman sabaha kadar gerçekten uyuduğunu hatırlamıyordu, sanki bunun farkına vardığından beri her sabah bukle bukle saçlarını tepesinde toplar ve hafif kokusu biraz olsun onu dindiren yeşil battaniyeye sarılarak güneşin getirdiği yeni umutları izler olmuştu.
Her karanlığın gün sonunda söneceği gerçeği, ona kendi hisleriyle ilgili umut aşılıyordu. Geçecekti, geçmek zorundaydı, yoksa ne yapardı bilmiyordu. Madem her karanlık bir şekilde dağılıyordu, bu da dağılmayacak mıydı?
Diğerlerini uyandırmamaya çalışarak burnunu çekti. Sessizlik oldukta düşünüyor, düşündükçe küçülüyor ve on yaşına geri dönüyordu. Gelip geçen her şeyi, sadece gülüşerek yürüdükleri her bir anı tekrar düşünüyor ve bütün bu anılara ihanet ettiği için kendinden gerçekten nefret ediyordu. Seni kitap gibi okuyabilen birine aşık olmak o kadar klişe ve o kadar zordu ki nasıl gizlenebileceğinden bile emin değildi. Sanki gözlerine çok baksa anlar gibiydi, sanki gülümsese anlar gibiydi, sanki sarılsa anlar gibiydi.
Başını kendine çektiği diz kapaklarına yasladı. Nereye kadar bunu devam ettirebileceğini bilmiyordu. Günün birinde o birilerine aşık olduğunda ondan bunu sessizce nasıl dinlerdi, boğazında bir yumru varken nasıl ona tavsiye verirdi bilmiyordu. Evet, o bir Slytherin'di ve evet, kolayca maskelere bürünür, kolayca yılan gibi deri değiştirebilirdi.
Ama arkadaşları, onun her maskesini tanırdı.
Gözlerini kapattı.
*
"Soralım." diye çıkıştı Draco. "Evet, kızlar siz söyleyin. Ben daha yakışıklı değil miyim?"
Scorpius ve o, yatakhaneden aşağı Karen'in yanına indiklerinden beri bunu tartışıyorlardı ve– bunu niye tartışıyorlardı ki? Zaten ikisi de pırıl pırıl parlıyorlardı, ikisi de aynı geni muntazam asaletlerle taşıyorlardı. Karen zaten gerçekten uykusuzdu, bunu duyduğunda ikisine de şaşkın şaşkın bakıp göz devirme arzusuna karşı koyamamıştı.
"Ben bu konuda tarafsız olabileceğimi sanmıyorum." dedi Diana kıkırdayarak. Elbette ki haklıydı, kız Scorpius'a gerçekten bayılıyordu. Bunun bu şekilde sonuçlanacağını zaten sorduğu an anlayan Draco yapmacık bir bezginlikle ofladı, başını memnuniyetsizce iki yana salladı; Scorpius bu arada kıs kıs gülerek kızı kolunun altına almıştı. "Gördüğün gibi ayıcık, ben daha yakışıklıyım."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
constellations | malfoy
Fanfiction"you'll never be alone." jupiter, bellona, neptune and venus. ♪draco malfoy au.