section 10

105 13 18
                                        

10 Kasım, Salı

{Karen}
"Bazen gerçekten sadece sinir bozucu oluyorsun. Bunu zaten biliyordun, değil mi?" Diana yanımdan kalktı ve bana yukarıdan bakarak gözlerini kıstı. Ops, bu biraz fazla dürüst olmuştu. Sahte bir hayrete düşmüş kırılganlık ifadesi takındım ve "Ciddiyim, kuruntu yaptığım falan yok. Gelmiyorum, çünkü gelmek istemiyorum. Ayrıca kar atıştırıyor–"

"Sen kara bayılırsın!" diye oldukça yüksek sesli bir itirazda bulundu, gözlerimi büyüttüm. "Tamam, ama zaten hasta olacakmış gibi hissediyorum." İnatçı bakışlarını üstümden çekmedi. Sonunda savunmamı bitirerek düz ifademi düzelttim ve takınabileceğim en sevimli ifadeyi takındım. "Ve evet, biliyordum."

"İyi, pes ediyorum." diye homurdandı. Yine de kıpırdamadı, ne ileriye ne de geriye doğru adım atmadı ve kıstığı gözleriyle bana bakmaya devam etti. "Hadi, Di. Geç kalacaksınız." On saniye daha dümdüz bakıştık, bu kez gerçekten pes etti ve o arkasını dönüp Büyük Salon'un çıkışına yürürken ben rahatlayarak nefesimi üfledim. Henüz uykum bile açılmamışken Scorpius'a ve Draco'ya ayrı ayrı ikna konuşmaları yapmıştım, Tanrı bilir ne saçmalamıştım çünkü uykum vardı. Umarım üçü onlara sunduğum bahaneleri karşılaştırmaya çalışmazlardı, çünkü bu kez gerçekten başım derde girerdi.

   Birkaç saniye bu tür umutlar ve minik endişeler eşliğinde bomboş bakışlarla kapıdan çıktıkları yeri izledim, ve sonunda o an geldi.

   Hepsine yalan söyleyebilirdim, kendime söyleyemezdim. Eğer deneseydim bile bilinçaltımın şeytanları tatlı gülümsemeler eşliğinde hepsini tek tek hatırlatmaktan zevk alırdı, hem de en basit detaylarıyla birlikte –bazen sistematik bir beyne sahip olmak benim için gerçekten iyi miydi merak ediyordum.

   Kafamın içindeki her tilki tek tek inlerine çekildi ve gerçekten hissettiklerim zihnimin ortasında ıssız, karanlık bir boşlukta asılı kaldılar. Hasta değildim, yalan söylemiştim, azıcık bile hastaymış gibi hissetmiyordum sadece eğer yapmış olsaydım durumun alacağı saçma hal gözümün önünden gitmiyordu.

   Öncelikle, Scorpius ve Diana'yı yalnız bırakmakla ilgili hiçbir sorunum yoktu çünkü gerçekten ikisinin arasında 'üçüncü teker' olmanın sadece düşüncesi bile korkunçtu. İkisini de çok seviyordum, gerçekten çok, ama bazen arkadaşların katılmaması gereken bazı anlar vardır. Aksi inkar edilemez bir gerçektir bu çünkü ilişkiler baş başa paylaşılan anılar üzerine kurulur. Diana'nın 'kuruntu' derken kastettiği buydu ve o kadar söylediğim şeyin içinde dürüst olduğum tek an da oydu. Kuruntu yapmıyordum. Bu gerçekti. İkinci olarak, Draco ne zaman çıkmıştı bilmiyordum.

   Hadi ama, bunu gerçekten yapacak mıydım? Kafamın içinde, özellikle de göğüs kafesimde anlamsız bir ağırlık varken, kendi kendimle kavga ederek yalanlar söylemenin bana ne yararı olacaktı?

   Öncelikle, Draco tek başına çıkmamıştı, bunu sindirmem birkaç dakikama daha mal oldu. Dirseklerimi masaya ve alnımı da parmak uçlarıma yaslayarak saç diplerime doğru ilerlettim. İçimde Scorpius'a karşı kabaran anlamsız bir öfke vardı çünkü bu hayatımda duyduğum en saçma anlaşmaydı ve sevgili en yakın arkadaşım istemeden ve bilmeyerek kalbimin kırılmasına sebep olmuştu ama bunu dile getiremezdim bile. Surat dahi asamazdım. Benim sadece kalbim içten içe kırılıyordu, nasıl toparlayacağımı kestiremiyordum.

Bundan gerçekten bıkmıştım, tam anlamıyla.

    İçimdeki küçük Pollyanna bütün bu saçmalıkları kaldırabileceğini umuyordu, gün doğumunu izleyerek her şeyin bir gün düzeleceğini umuyordu. Aslında biliyordum ki, her şeyin düzelmesinden çok bir gün karşılık alabileceğini umuyordu ama sanırım tatlı küçük Pollyanna'm bile artık bunu düşünmekten vazgeçmişti. Artık sadece hayatıma devam edebileceğime inanıyordu ve bunu yapabiliyordum da.

constellations | malfoyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin