Kaçıyordu. Ah, pardon. Yanlış ifade etmişti. Kaçıyorlardı aslında. Neden bilmiyordu, hiç anlamıyordu, evet, Draco zaman zaman uzaklaşır, kabuğuna çekilirdi ama Scorpius öyle yapmazdı. Draco'dan daha tutarlı ve açıkça daha olgun olmasına rağmen kapılarını kapatmazdı. Daha doğrusu, Scorpius kime kapatması gerektiğini bilirdi. Her ne olduysa ikisiyle de iletişime geçemiyordu. Soru sorduğunda kaçamak cevaplar veriyor, ara ara ortadan kayboluyorlardı. Scorpius da Draco da iyi yalancılardı, elbette öylelerdi ama Karen onların her yalanlarında yanlarında kıkırdayan kişiydi, onları 12 yıldır tanıyordu. Her ifadelerini ezberlemiş biri olarak ifadesiz sessizliklerinde bir şey saklamadıklarını söylemelerine inanabilir miydi?
Sıkıntıyla ofladı. Her neyse bu olay, Diana biliyor gibiydi. Köşelerde fısıldaşıyor, kaybolduklarında Diana da ortalarda olmuyordu. Bundan o kadar rahatsız oluyordu ki. Ne dönüyordu? Arkadaş oldukları ilk andan itibaren, Karen son derece rahat bir tavırla –hem de okuldaki ilk günü olmasına rağmen– Ravenclaw masasına giderek "Selam." dediğinden beri, birbirlerinden hiçbir şey saklamamışlardı. Birbirlerini tanırlardı, Karen küçük ayrıntıları kafasında tutmakta iyiydi ve önemsediği biri hakkında aklına kazınan bir şeyin bir kez daha oradan çıkması mümkün değildi, o Diana'nın da her hareketini bilirdi, tıpkı Diana'nın da onunkini bildiği gibi. Draco ve Scorpius'u hiç tanımasa bile Diana'nın tereddütlü hareketlerinden, kaçamak bakışlarından ve ani tavırlarından bir şeylerin döndüğünü anlayabilirdi.
Draco ve Scorpius'u tanımak deyince, aklının yine onlara gitmesine engel olamadı. İkisini de çok özlemişti, bu araya soktukları saçma soğukluk Karen'ın kendisini limanından ayrılmış pusulasız bir gemi gibi hissetmesine sebep oluyordu. Her anı paylaştıklarından olsa gerek, her anında onlara gösterip kıkırdayacak şeyler buluyor, ama ikisinin uzak durduğunu hatırladıkça sanki bütün o neşesinin üstüne siyah kadife perdeler düşüyordu. Her şeyin ötesinde, kendini yapayalnız hissediyordu. Hayatında belki de ilk defa, 4 yaşından beri ilk defa ağlasa kimse fark etmeyecekmiş gibiydi, düşse kimse kaldırmayacak gibiydi. Bu boşluk hali, bir de üşüme hissiyle tamamlanıyordu. Artık şafakları izlemek de yeterli gelmiyordu, açıkça uyuyamıyordu. Onu çok özlemişti.
Kaşlarını çattı. Ona bu kadar kızgınken, onu özlediğini düşünerek gardını indirmesi kendini üzmekten ve sadece yumuşatmaktan başka bir işe yaramayacaktı!
Gözleri hızla koruyu tararken kurt formuna geçerek düşündüğü tek şeyin rüzgar olmasını istedi. O zaman hafifliyordu sanki, ayakları yere basıyor, düşünceleri berraklaşıyor ve geriye sadece rüzgar ile kendisi kalıyordu. Diana başardıktan sonra onun yapması Karen'i tetiklemişti. Beyaz, buz mavisi gözleri olan bir kurt oluyordu dönüştüğünde. Gerçekten çok asildi. Karen kendini, en azından hapsolduğu kafesin sınırları içinde özgür hissediyordu
Başını bıkkınlıkla ağaç kabuğuna yasladı, sürekli bir boğuluyormuş hissiyle mücadele etmek onu yoruyordu. Sanki birisi daima başını suya batırıyor ve nefes almasına izin vermiyordu, ne kadar çırpınırsa çırpınsın ciğeri nefes için yalvarmaya devam ediyor, ama bir türlü ölemiyordu. Gözleri kapalı, yanına birinin oturduğunu hissetti ve burnuna gelen çam ve deniz rezenesinin karıştığı kokusundan tanıdı bunun kim olduğunu. Kesik bir nefes aldı, ama yumuşamadı, kafasına ona doğru çevirmedi, ki bu da bir ilkti. Onu özlemişti, ona zaafı vardı, bunların elbette farkındaydı. Fakat belki de öyle yetiştirdiğinden insanın iç gücünün bütün zaaflarından ve isteklerinden kuvvetli olduğunu öğrenmişti, herkes kendi izin verdiği ölçüde güçsüzdü ve Karen savaşıp kaybetmekten nefret ederdi. Direnci zaaflarından daha güçlüydü. Yine de, insanoğlunun ilkel içgüdüsüyle, en derin isteğine engel olmayıp derince soludu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
constellations | malfoy
Hayran Kurgu"you'll never be alone." jupiter, bellona, neptune and venus. ♪draco malfoy au.