Hayaller

1.5K 107 16
                                    


......

Saat 05:45

Güneşin doğmasına neredeyse bir saat kalmıştı ve Kayra'dan hâlâ bir tık dahi yoktu. Alp konuyu fazla abartarak iki uyku hapı verirse olacağı buydu. Geceden beri çadırın önünde ateş yakmıştım. Ayın yansıttığı ışıkla gölün güzelliğine bakıyor ve suyun hışırtısını kulaklarımda işitiyordum. Kayra'nın bu kadar güzel hayallerinin olmasının sebebini şimdi daha iyi anlıyorum. Neden bu kadar güzel bir zaman ayırmadığımı defalarca kendime soruyor ve tekrar tekrar kızıyordum.

Bunları düşünürken çadır bir anda açılmıştı. Arkama dönüp ne olduğuna baktığımda Kayra çadırın içinden çıkıyordu. Başını tutarak çadırın içinden çıkarken yanımda bulunan yarım litrelik su şişesinin kapağını alıp yanıma gelen Kayra'ya uzattım. Kayra elimden alıp yanıma otururken ağrı kesici de uzatmıştım. Hapı ağzına atıp suyu içti ve;

"Neler oldu?" diye sordu su şişesinin kapağını kapatırken. Ona doğru döndüm. Saf güzelliği, tüm masumiyetiyle göle doğru bakan yüz ifadesi, enerjisi ve yüzündeki o tebessümü beni çoktan etkilemişti bile. Gözlerini gölden ayırıp bana döndü ve benim ona baktığımı görünce; "Evet? Neler oldu?" diye sorusunu tekrarladı. Gözlerimi ondan ayırıp gölün güzelliğine bakmaya devam ederken;

"Sana sürpriz yapmak istedim ama yardım için devreye birkaç kişi daha katınca işler de haliyle karıştı."

"Nasıl karıştı?" diye sormuştu kaşlarını çatarak.

"Beyza'dan bana yardım etmesini istedim. Çok sevgili arkadaşın bana yardım etmek istemedi ama Alp de yardım işini fazla abarttı. Amacım senin biraz uyumanı sağlamaktı. Alp iki tane hap koyunca o suyun içine---" diyemeden sözümü kesip;

"Tabi ya... Bir şeyler olduğunun farkındaydım. O suyu içmemde neden bu kadar ısrar ettiğinizi şimdi anlıyorum." diyip etrafına baktı. Çadırın yanındaki karavanı görünce küçük çaplı bir kahkaha atarak; "Şaka yapıyorsun!" diyip ayağa kalktı. Kayra'nın ayağa kalkmasıyla birlikte ben de kalkmıştım.

"Kayra?" dediğimde gözlerini büyük bir hayranlıkla baktığı karavandan çekerek bana döndüğünde; "Sana bir şey söylemeliyim." demiştim. Artık gördüğümü söyleme zamanı. Muhtemelen biraz geç söylediğim için kızacaktı. "Ben..." diye söze girdim. Konuyu uzatarak mı söylemeliydim yoksa kestirmeden mi sonuca varmalıydım. "Görüyorum." diyivermiştim bir anda. Kaşlarının çatıklığı gitmiş yerine donuk bakışlar gelmişti. Ardından da şaşkın bakışlar yerini alınca aniden sağ elini kaldırıp gözümün önüne kadar getirip 2 işareti yaparak;

"Bu kaç?" diye sordu. Tebessüm ederek bu sorusunu başka bir şekilde cevaplamıştım.

"Biraz daha zorlarsan iki parmağını gözüme sokacaksın." dediğimde büyük bir sevinçle bir anda bana sarılmıştı. Bir tokat, bir yumruk, bir tekme, suratıma su şişesi çarpma felan yok muydu yani? Pekala biraz abartmış olabilirim. Ama tepkisinin böyle olmasını beklerken onun bana sarılması beni ters köşe yapmıştı. Bu sefer ben şaşkındım ve yutkunarak bu şaşkınlığımı bir kenara koydum. Tam ellerimi beline dolayacağım esnada benden ayrılıp;

"Çok affedersin. Ben... Bir anda oldu. Yani sevindim senin adına." demişti büyük bir sevecenlikle. tebessüm ederek;

"Evet... Ama ben yine de bir tokat felan bekliyordum?" demiştim sorarcasına.

"Ne için?"

"Biraz geç söylediğim için olabilir." demiştim.

"Kaç gün mesela?"

"Londra'dan Türkiye'ye geldiğim gün. Yani dün sabah gözümü açtığımdan beri..." dediğimde bozulmuştu biraz ama farkettirmemeye çalışıyordu.

YAŞAM MELEĞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin